Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu

Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu (https://www.forumaski.com/)
-   Türkçe - Edebiyat (https://www.forumaski.com/turkce-edebiyat/)
-   -   Edebiyat-Tarih İlişkisi (https://www.forumaski.com/turkce-edebiyat/41820-edebiyat-tarih-iliskisi.html)

Jaqen 17.07.2013 12:44

Edebiyat-Tarih İlişkisi
 
Edebiyat-Tarih İlişkisi

Edebiyat tarihi medeniyet tarihinin en önemli kısmıdır Bir milletin uzun asırlar esnasında geçirdiği fikrî ve hissî gelişmeyi belirten bütün kalem ürünlerini inceleme ile onun manevi hayatını gerçekte olduğu gibi tasvire çalışır

Bir milletin edebiyatı millî ruhu ve millî hayatı göstermek için en samimi bir ayna sayılabilir"Bir millet hayatı nasıl görüyor? Nasıl düşünüyor? Nasıl hissediyor?" Biz bunu en doğru ve en canlı olarak o milletin fikir ve kalem ürünlerinde bulabiliriz

Edebiyat toplumun bir kurumu olmasından dolayı kendisini meydana getiren toplumun diğer kurumlarıyla bağlı ve onlarla ahenklidir Hakikaten bir milletin coğrafi çevresiyle sonra iktisadi dinî hukuki ahlâkî bedii siyasi hayatıyla edebiyatı arasındaki bağlantılar çok açıktır

Geçmiş zamanlara ait bir edebî eseri layıkıyla ve tarihî manâsıyla anlamak için önce o devrin genel hayatını yaşayış ve düşünüş tarzlarını o devir insanlarının hayat ve evren hakkında neler bildiklerini öğrenmemiz gerekir Demek oluyor ki edebiyat tarihi bir milletin coğrafi çevresini din hukuk ahlak iktisat güzel sanatlar gibi kurumlarını ve siyasi hayatını genel yapısıyla gösteren medeniyet tarihinin ya da genel ve yaygın anlamıyla "tarih"in çerçevesi içinde incelenmelidir Filoloji yani "Lisaniyat" ve tarih üzerine dayanmadan edebiyat tarihi meydana getirilemez

Bir "şaheser"i incelemedeki amacımız o milletin edebî gelişmesini gereği gibi ve doğru olarak anlamak içindir Çünkü bir "şaheser" neticede mutlaka "toplumsal bir ülkünün ifadesidir"

Dâhiler mensup oldukları toplumun bugünkü veya gelecekteki bir ülküsünü başarıyla temsil eden insanlar olmak bakımındandır ki edebiyat tarihinde başlıca hedef olurlar

Ord Prof Dr Fuad KÖPRÜLÜ
Türk Edebiyatı Tarih
Sadeleştirilerek ve kısaltılarak alınmıştır


M Fuad Köprülü Türkiye'de ilk defa özellikle tarih ve edebiyat tarihi incelemelerinde bilimsel yöntemleri ortaya koymuş bir bilim adamıdır Onun ortaya koyduğu yöntemler bütün bilimsel çalışmalarda esas alınmış ve yapılan çalışmalar bilimsel temellere oturmuştur

Okuduğumuz "Edebiyat Tarihi" adlı metinde yazar edebiyatın edebî eserin ortaya çıktığı toplumun tarihiyle sosyal yapısıyla olan ilişkisini açıklamaktadır
Edebiyat tarihinin edebî eserler sayesinde bir toplumun çağlar boyunca geçirdiği sosyalsiyasi ekonomik ve düşünce alanındaki değişme ve gelişmeleri gözler önüne serdiğini görürüz

M Fuad Köprülü'nün çalışmalarının ağırlık noktası edebiyat tarihidir Edebiyatımızın gelişimini tarih ve yayılma alanlarında bir bütün olarak ele alan M Fuad Köprülü birçok dönemi ve eseri gün ışığına çıkardı Bütünüyle bir kenara bırakılmış olan halk edebiyatını ve şairlerini tanıttı

KÜL TİGİN YAZITI
Ben Tanrı gibi gökte doğmuş Türk Bilge Kağan şimdi tahtıma oturdum Sözlerimi sonuna kadar işit bütün küçük kardeşlerim yeğenlerim oğullarım bütün soyum milletim sağdaki şadagıt beyler soldaki tarkanlar buyruk beyleri Otuz-Tatar Dokuz Oğuz beyleri bu sözlerimi iyice işit dikkatle dinle:
Doğudan gün doğusuna güneyde gün ortasına batıda gün batısına kuzeyde gece ortasına doğru bu çevre içindeki bulunanlar hep bana tabidir

Üstte mavi gök altta kara yer yaratıldığında ikisi arasında insanoğlu yaratılmış İnsanoğlu üzerine de atalarım Bumin Kağan İstemi Kağan tahta oturmuşlar; tahta oturarak Türk milletinin ülkesini töresini kurmuşlar düzenlemişler Dört yön hep düşmanmış asker yollayıp dört yöndeki milletleri hep egemenliği altına almış hep itaatli kılmışlar Doğuda Kadırkan ormanına batıda Demirkapı'ya kadar yerleştirmişler Bilgili kağanlarmış yiğit kağanlarmış
İçi aşsız dışı elbisesiz zayıf zavallı millet üzerine kağan oldum Küçük kardeşim Kül Tigin'le sözleştik: Babamızın amcamızın kazandığı milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyumadım gündüz oturmadım kardeşim Kül Tigin ile iki şad ile ölesiye bitesiyle çalıştım Ondan sonra Tanrı yardım ettiği için ölecek milleti dirilttim çıplak milleti giydirdim yoksul milleti zengin ettim az milleti çok ettim Başka ülkeli başka kağanlı milletlerden daha iyi kıldım

Bütün bu yazıları ben Kül Tigin'in yeğeni Yolığ Tigin yazdım


AÇIKLAMALAR
Dikili taşlar üzerine yazılmış bulunan bu yazıtlarda Doğu Göktürklerin tarihi anlatılmıştır Bu yazıtların kazılı bulunduğu taşlar Orhun ırmağının eski yatağına dikildikleri için Orhun Anıtları diye anılırlar Bu anıtlar 18 yüzyıl ortalarına doğru bulunmuş üzerlerindeki yazılar da 19yüzyıl sonunda Danimarkalı bilim adamı Thomson tarafından okunmuştur

Okuduğunuz yazıtta Göktürk devletinin kuruluşu Bilge Kağan ile Kül Tigin'in yaptıkları anlatılmıştır

Günümüzden on üç yüzyıl önce Türkçe sözcüklerle yazılmış olan bu yazıtlarda tarihsel bilgilerin yanı sıra Türk dilinin yabancı bir dile muhtaç olmadan her türlü duygu ve düşünceyi anlatacak kadar gelişmiş olduğunu da görmekteyiz


AKINCI
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!

Ak tolgalı Beylerbeyi haykırdı: İlerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle

Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan;
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan

Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanadlandık o hızla

Cennette bugün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hâtıra titrer gözümüzde

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik! ( Yahya Kemal BEYATLI)


Yahya Kemal Beyatlı'nın "Akıncı" adlı şiiri Tuna boylarını aşarak Avrupa içlerine akınlar yapan eski Türk akıncılarının ağzından söyleniyor

Şair bu kahramanlık günlerini akıncılar arasında yaşamışçasına güçlü bir hatıra dili kullanarak yazmış şiirini


FRANSA SEFARETNAMESİ
Paris Şehrinde Görülenler

Şehir içinde acayip ve garaip binalar ve saraylar ve bahçeler vardır ki saymak mümkün değildir

Bir bahçe daha gördük Kralın imiş Bu bahçe birkaç daireden ibarettir Bir dairesi Teşrihhanedir Mahsus müderrisi var Ne kadar kuş varsa teşrih edip mahsus odalara komuşlarBu arada bütün bir fili teşrih edüp zincirler ile öyle tutturmuşlar ki güya ayak üzre durur Lakinetten ve yağdan ari olup kemikleri birbirinden ayrılmamak için her bir mafsalı başka demir tellerle bağlamışlar Her uzvu gereği gibi seyir ve temaşa olunur Bütün kuşlar da öyle Ve bir çok erkek kadın ve çocuktan insanlar var her uzvu seyrolunur Etleri yağları damarları ve sinirleri dahi görünsün için balmumundan her uzvu mücessem tasvir etmişler Bir de temaşa olunur ve talebelere ders vaktinde gösterirler Damarların sinirlerin renklerini benzetmişler Bu türlü işlerde dikkat ve ihtimamlarına söz yoktur Ve bir dairesi daha Tabibhanedir Anın dahi mahsus müderrisi var Bahçe ana teslim olunmuş

Devâhaneyi vardık Müteaddit odaları hep hücrelere bölmüşler Şişeler ile türlü ilaçları toplamışlar Öyle ki dünyada mevcut olandan bir şey hariç kalmamak üzere Nice deniz ve kara acaibinden taşlar ağaçlar ve miller ve madenler toplamışlar ki saymak kabil değildir

Geldik bahçeye Gezûp dolaştıkta tıp kitaplarında adı geçen ve yazılı ne kadar nebat var ise toplamakta o mertebe ihtimam etmişler ki Acem ve Özbek diyarında hasıl olan nebatlardan getürüp dikmişler (Ve Hindi'den ve Çin'den bilhassa Yeni Dünya'dan ol kadar ağaç çiçek ve nebatlar getürmüşler ki sayısı belli olmayan garip ve acayib görülmedik ağaç çiçek ve nebatlar gördük ki görmeyenlere tarif ve tavsif ile ifade mümkün değildir)

Paris şehrinin havası soğuk olmağla Yeni Dünya nebatlarının terbiyesine uygun olmadığından limonluk gibi kışlıklar yapup dört tarafını camla çevirmişler Bunların altları boş olup ocaklar yapmışlar şiddetli kışda Yeni Dünya havasına muadil olacak kadar ateş yakmağla hamam gibi altından ısıtırlar ve havası ılık olsun diye bakır döşeyip anınla ısıtırlarİstediklerini elde etmek için bu mertebede dikkat ederler

Bundan başka nice saraylar ve kiliseler ve kitaphaneler seyir ve temâşâ olundu ki saymakla bitmez

Paris şehri aslında İstanbul kadar yoktur Lakin binaları üçer dörder kat olup yedi kat yapılmış haneleri dahi çoktur Her tabakasında bir kalabalık çoluk çocuklarıyla otururlarSokaklarında halk ziyade çok görünür Zira avretler daima sokaklarda hâne be hâne gezmektedirler Asla evlerinde oturmazlar Erkek ve kadın karışık olmağla şehrin içi ziyade kalabalık görünür Dükkânlarda oturup alışveriş edenler hep kadınlardır

Sokakları geniş olup baştan başa dört köşe yontulmuş kaldırım taşı ile döşenmiştir Hanelerinin çoğu kârgir binadır Sağlam yapılmış hoş görünüşlüdürler

Şehrin ortasından Sen Nehri geçip üç ada hâsıl olmuştur Şehrin ortasında kalup köprü ile bir taraftan öbür tarafa geçilir

Bu şehirde ölmüş olan Koca Kral bir müneccimhâne bina etmiş ve Kasin adında bir üstad-ı kâmil için de bir rasatgâh yapmış bir büyük kârgir kule bina ettirmiş Üç tabakadır ve her tabakasında müteaddit odalar var ki yıldızları gözleyecek rasat âletleri ile dopdolu Cerri eşkal sanayiine müteallik hiçe âletler havasızlığı ve havayı tecrübe için âletler suları yokuş yukarı çıkarmak için nice âletler ve dahi türlü garip sanatlara müteallik hesapsız âletler var ki sayılır gibi değil
Heyet ve hendese âletleri sayısız idi ve çelik kürsüler üzerinde küreler var idi ki her birinin içine üç adam oturtmak kaabil idi Ve daha nice görülmedik yıldızlara müteallik aletler seyir ve temaşa eyledük ki yıldızlar ilminden biraz haberi olan adam bu âletler ile kısa zamanda üstad olabilir

Bu arada ay tutulması ve güneş tutulması bilmek için bir âlet icat etmişler Birkaç daireden yapılı ve etrafına rakamlar yazılmış ay ve güneş de işaret olunmuş Daireler döndürüldükçe saat akrebi gibi bir mil var ucu akçe gibi yuvarlak kâh güneşe kâh aya uzanır

Yine güneş dahi böyledir gezegenleri seyr için durbin peyda etmişler Şöyle ki: Âyinesiberber âyinesinden büyük tenekeden kubur etmişler kuyu tulumbası gibi olmuş Uzunluğu elli ziradan fazla Ve bir gemi serenini dikine oturdup başına makara şeklinde bir tekerlek koyup bir âlet asmışlar Ol âletin bir ucunu durbine sağlam bağlayup bir ucuna dahi kurşunlar ve demirler asmışlar Cerri eşkal sanatı üzere bir adam o durbinin ucunu alçağayükseğe öne arkaya sağa sola çevirebilir

Biz dahi ol durbin ile Ay'a baktık Gayet büyük görünürdü Durbine sığmaz idi ve hepsi bize öyle göründü ki içi sünger gibi bir ekmek somunu ortasından kessek nasıl görünürse öyle bir hâli vardı Güya Ay'da çukurlar ve tümsekler olup çukur yerler gölge olmağla mavi renkte görünür zemini ise beyaz ve berrak gönünürdü
Yirmisekiz Mehmet Çelebi

AÇIKLAMALAR
XVIII yüzyıla kadar içine kapanık yaşayan Osmanlı İmparatorluğuna yeniliğe açık bir padişah olan 3 Ahmet ile sadrazamı Damat İbrahim Paşa döneminde (1718-1730) Batı ile ilişkiler gelişti

Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi aralarında oğlu Said Efendi'nin de bulunduğu kırk kadar maiyetiyle Ekim 1720 başlarında gemiyle kırk altı gün sonra Fransa'ya ulaştılar Heyet Paris'te oldukça parlak bir törenle karşılanır Halkın büyük ilgisini çeken Yirmisekiz Mehmet ÇelebiKral'a 3 Ahmet'in mektubunu ve getirdiği değerli armağanları verir

Yirmisekiz Mehmet Çelebi; sarayları kaleleri operayı hayvanat ve botanik bahçeleriniayna fabrikasını ve matbaayı inceler Bir yıl sonra ülkesine dönen Mehmet Çelebisefaretnamesini padişah ve sadrazama sunar

Ahmet Hamdi Tanpınar hiçbir kitabın Batılılaşma tarihimizde bu küçük Sefaretname kadar önemli yer tutmadığı düşüncesindedir Yirmisekiz Mehmet Çelebi gördüklerini âdeta yeni bir dünya keşfetmiş gibi aktarır bizlere Okulları hastaneleri rasathaneyi anatomi yerlerinilimanları ve hiç bilinmeyen eğlence yerlerini anlatır

Yirmisekiz Mehmet Çelebi edebî eserlerin yazıldıkları dönemi yansıtan tarihi belge olduklarını kanıtlamıştır yazdığı benzersiz "Fransa Sefaretnamesi" adlı eseriyle


Milletler uzun tarihleri boyunca edebiyatla ilgili sayısız eserler meydana getirirler Edebiyat bir milletin hayat damarıdır Edebiyat eserleri olmayan milletler uygarlaşamaz tarih sahnesinden silinirler

İşte edebiyat tarihi bir ulusun yüzyıllarca meydana getirdiği edebî eserleri inceleyerek geçirdiği dönemleri kronolojik bir sıra içinde inceleyen bilim dalıdır
Edebiyat tarihi edebî eserlerle o eserleri yaratanları sosyal çevresi ile beraber inceler Böylece geçmiş dönemlerde yaşayan atalarımızın duygu düşünce ve sanat anlayışları hakkında bize bilgi aktarır Bu konuda edebiyat tarihçisi Agâh Sırrı Levent günümüz edebiyat tarihçisinin görevini şöyle anlatır: "Bugün gittikçe zenginleşen kültür dünyasında edebiyatın ufku genişlemiş edebiyat tarihi de ağır görevler yüklenmiştir Çağdaş edebiyat tarihçisişairleri unutulmaktan kurtarmak ya da eski zevkleri hikâye etmek için eserini yazmıyorSadece bilgi vermeyi de yeterli bulmuyor; incelemek araştırmak derinlere inmek insanlığın gidişini tarihini yazdığı ulusun dünya anlayışını kavrayıcı bir genişlikte yansıtmak istiyorEdebiyat tarihi bunu yaptığı oranda görevini yapmış sayılır"

Bir başka deyişle edebiyat tarihi bir toplumun edebiyatının işlediği yolu ve geçirdiği dönemleri anlatan edebiyat hayatını bütün olarak değerlendiren bir bilim dalıdır

Edebiyat tarihi aracılığıyla değişik çağlardaki kültür birikimimizi tanırız

Toplumların düşünce yapılarını dünya görüşlerini öğreniriz Bütün bu bilgiler bir edebiyat eserinin değerlendirilmesinde bize yol gösterir


Ülkemizde Batılı anlamda edebiyat tarihi çalışmaları Tanzimat döneminde başlar Bu alandaki ilk kapsamlı çalışma Fuad Köprülü'nün 1928 yılında yayımladığı Edebiyat Tarihi adlı eserdir Ayrıca Ahmet Hamdi Tanpınar Agâh Sırrı Levent Nihat Sami Banarlı Mustafa Nihat Özön Vasfi Mahir Kocatürk Ahmet Oktay Şükran Kurdakul İnci Enginun bu konuda önemli araştırmalar yapmışlardır

Tarihin geçmiş dönemlerdeki olayları savaşları uygarlıkları belgelere dayanarak yer ve zaman göstererek inceleyen bilim dalı olduğunu biliyorsunuz Edebiyat tarihi de geçmiş dönemlerde yazılmış eserleri inceler sonuçlar çıkarır Ancak tarihin incelediği olay sona ermiştir Edebiyat tarihinin incelediği eserin etkisi sanatın çağlara meydan okuyan gücü ile hâlâ sürmektedir

Bir başka deyişle edebiyat tarihi ulusumuzun başlangıcından günümüze kadar üretilen edebî eserleri tarihsel gelişim çizgisi içerisinde incelerken o dönemin kültür ve sanat anlayışına bağlı kalır Kişisel zevk ve heyecanını bir ölçüt olarak ele almaz Örnek vermek gerekirse Abdülhak Şinasi Hisar'in "Fahim Bey ve Biz" adlı romanının kahramanı Fahim Bey'i incelerken Cumhuriyet döneminin sanat anlayışı her zaman göz önünde bulundurulması gerekir

TÜRK EDEBİYATI TARİHİ NASIL HAZIRLANABİLİR?
Edebiyat tarihi bir bakıma hem bilimdir hem de sanatla ilgilidir Bilimdir çünkü edebiyat ve tarih belgelerini toplayıp değerlendirerek onlardan özgün bir sentez meydana getirir Sanatla ilgilidir çünkü edebiyat metinleri üzerinde çalışır Ancak bilim olarak pozitif bilimler gibi gözleme ve deneye dayanmaz Öğretici bir nitelik taşıdığı için de sanat eseri değildir

Edebiyat tarihinin görevlerinden biri edebiyat türlerinin gelişimini göstermektir Bundan ötürüdür ki çeşitli türlerin doğuşunu hangi etkenlerle nasıl geliştiğini bu gelişmelerin nasıl bir yol izlediğini dil ve teknikteki özelliğini belirtmek edebiyat tarihinde başlıca eksen olmalıdır

Edebiyat tarihi çok geniş bir alanı kapsar Yalnız edebiyat çerçevesi içinde kalan bir edebiyat tarihçisinin çalışmaları kısır kalmaya mahkûmdur Tarih filoloji felsefe bibliyografya güzel sanatların bütün dalları onun ilgi alanı içindedir Gerçi edebiyat tarihi bir kültür tarihi değildir Ama uygarlık tarihinin bir parçası olduğuna göre edebiyat tarihçisi bunların hiçbirinden uzak kalamaz Çerçeveyi aşmadan orantıyı bozmadan bunların hepsinden yararlanacaktır


Agâh Sırrı LEVENT

EDEBİYAT TARİHİ
Fuat Köprülü'nün tarihçi usulünden ayrılarak daha çok metin incelemelerine »ağlı psikolojik bir metodun savunucusu görülen Ali Nihat Tarlan şunları öylemektedir:

"Edebiyat tarihçisi hangi cemiyetin edebiyat tarihini yazıyorsa o cemiyetin eessüri hayatına ait malzemeyi bir obje olarak eline alıp asırlar boyunca yürüyüşlerini )ize gösterecektir İlk iş olarak sanatkârın ruhi bina ve teşekkülünün belirtilerini mlmak mecburiyeti vardır Bu binaonun biyografisinin psikolojik cephesini inkâr nertebesinde son haddine kadar derinleştirmek ve verdiği edebî mahsulün aydınlığında »sikoloji kanunlarına göre ruhî portresini resmetmekle meydana gelir" Ahmet Hamdi Tanpınar ise edebiyat tarihinde estetikçi bir metodun temsilcisidir

Edebiyat tarihinin asıl konusu eserler ve kişilerdir Fakat bir edibin yetişmesi ve bir eserin yazılması tesadüfle olmaz Edebî eser bir toplumdaki çeşitli olayları yansıtan aynalar gibidir

Belirli zamanlarda millet hayatına tesir eden maddi ve manevi olaylar vardır Vatan değişmesi göçler din estetik iktisadi siyasi teknik olaylar toplumda olduğu gibi onun edebiyatı üzerinde de izler bırakırlar

Mesela; İslâmlık öncesi çok tanrılı devirdeki Türk edebiyatı ürünlerinin İslamlığı benimsedikten sonra yazılmış eserlerimizden önemli bir şekilde farklı olması dinin debiyat üzerindeki etkisine canlı misaldir

Şair ve yazarlarımızın İran edebiyatını tanıdıktan sonra bambaşka şekil ve öz aşıyan bir Divan Edebiyatı meydana getirdiler Bu olay estetik değişmesinin debiyat üstündeki tesirini gösterir




Saat: 01:08

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.


SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.