Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Hayat ve Eğlence > Serbest Kürsü
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik Bilgi

Serbest Kürsü kategorisinde açılmış olan Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik Bilgi konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 05.03.2014, 19:41   #1 (permalink)

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
muzik Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik Bilgi

Enstrüman Nedir -Enstrümanlar Hakkında Bilgi-Enstrümanların Özellikleri-Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik Bilgiler






TÜRK HALK ÇALGILARININ TARİHİ GELİŞİMİ

Türk folkloru içerisinde oldukça önemli bir yere sahip olan halk müziği ve oyunları,birçok yönü ile oldukça zengin bir yapıya sahiptir. Bu zenginlikler içerisinde gerek halk türkülerinin gerekse halk oyunlarının ayrılmaz parçası olan halk çalgılarının önemli bir yeri vardır.

“Çalgı”kaynaklarda;1.Müzik aygıtı,enstrüman, 2.Süpürge[1], 3.Müzikte güzel uyumlu sesler çıkarması için yapılmış araç, enstrüman, 4.Müzikle yapılan eğlence,müzik aracı çalma, 5.Saz takımı[2],6.Saz,Türkçe çalmak fiilinden ism-i alet.[3] 7.Çalgı deyiminin müzikle müzik aletiyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Çalgı deyimi Anadolu halkının çalı süpürgesine verdiği addır. Çalmak ise hırsızlıktır.[4], 8.Süpürge sapı,çanak-çömlek,teneke kutu gibi herhangi bir nesne. Her ne kadar çok değişik anlamları olan “çalmak” fiilinden yapılmış “çalgı” kelimemiz,Farsça,sazın karşılığı gibi görünüyorsa da çalgı çalmak,çalgıya gitmek,çalgıcılık yapmak toplumumuz da;saz çalmak,saz meclisine gitmek,sazendelik yapmak,deyimlerinin yanında pek fazla itibar görmemiştir.[5] Şekillerinde açıklanmıştır.

Bu açıklama ve tanımlardan yola çıkarak müzik yönünden çalgıyı(sazı) tanımlayacak olursak; müzik yapmak veya üretmek için kullanılan aletlere halkımızın verdiği genel bir isimdir denilebilir.

Türk halk çalgısından ise; fabrika imali olmayan, halkın kendi mevcut imkanları içerisinde ve basit araçlarla elde yaptığı, akustik kanunlara uymayan, standart ölçü ve kalıpları olmayan, etnografik özelliği olan çalgıları anlıyoruz.[6]

Çalgı bilim olarak Türkçeleştirilebilecek olan, çalgıların türlerini, tarihini, yapım biçimlerini, ses genişliklerini v.b. konuları inceleyen bilim dalına ise, organoloji denir. Çalgı bilimin temeli XX.y.y. başlarında atılmıştır. Çalgılarda bulunan parçaların adlandırılarak uluslar arası birer terim haline gelmesi de bu yakın döneme rastlar. İlk çağda Çinliler ve Hintliler, orta çağda Araplar çalgıları sınıflandıran çalışmalar yapmışlardır.

Çalgıların kullanımları ve tarih içinden gelerek aldıkları yeni biçimler sosyolojik araştırmalar kapsamındadır. Arkeolojik araştırmalar çalgıların 5000 yıl önce de kullanıldığını göstermektedir.7 Günümüzde kullanılan hemen hemen her çalgının İsa’nın doğumundan önce de ilkel biçimleri ile bulunduğu bilinmektedir. İlk çağda kullanılan ve günümüz çalgılarının atası sayılabilecek bir çok türün imalinde deri,tahta,kemik ve kurutulmuş toprak v.b. malzemeler kullanılmıştır.8

Türk çalgılarının ilk şekilleri yay ile çalınınca kopuz gibi değişik adlar alıyordu. Yay ile çalınan bu teller, parmak ile de çalınıyordu. Ancak tip ve şekil bakımından birbirlerinden fazla bir ayrılıkları yoktu.9 Bu sazlar, yaylı tamburlar gibi hem parmakla hem de yayla çalınan sazlardı. Ancak eski ve ilkel şekilleri daha çok kemençelerdir.10 Ögel bu açıklamaları ile,kopuzun hem parmakla hem de yayla çalınan aynı tür çalgı olduğunu ve bu çalgının ilk şekillerinin de yayla çalınan kemençeler olduğunu düşünmektedir.

Gazimihal ise; kopuz adının çalgı anlamında kullanıldığını, telli ve yaylı kopuzların da Asya’dan Avrupa’ya yayıldığını belirtmektedir.11 Ayrıca “Yaysız saplı sazların kıdemi yaylılar merhalesinden tahminlenemeyecek kadar derindedir; mesela, oklu kopuz olan ıklığ neden sonra oksuz kopuzdan türemiş.”12 diyerek yaylı sazların daha sonra türediğini savunmakta ve Ögel ile farklı düşünceleri paylaşmaktadır.

“Türk sazlarının ataları, Dede Korkut veya ulu evliyalar ile efsanelerde adı geçen devlerden gelen!...Ağacı,yerin derinliklerine inen ulu ağaçların köklerinden çıkarılan!...Kılları, telleri, yörük atların kıllarından çekilen!...Derisi, şen ve deli taylardan yüzülen!...Burgu veya kulakları, ulu çöllerde ilahi güçle yalnız biten çalılardan tornalanan, maddelerden yapılmışlardı. Kutlu maddelerden yapılmış sazların, kutlu sesleri vardı. Türkler böyle inanmış, böyle gelmişlerdi. Bu karışık ve gürültülü dünyada, birliğin huzurun ve saadetin yolu da bu idi...”13

Burada da görüldüğü gibi, günümüzde özellikle alevi inancında görülen bağlamanın kutsallığı, geçmişi çok eskilere dayanan bir Türk inanışıdır.

Yay ile çalınan eski karekterdeki Türk sazları, insana biraz korku ve biraz da sihirle dolu bir duygu verir. Zaten sesi de iniltili ve genizden gelen bir mırıltı ile doludur. Herhalde en eski destanlar bu kemençeler ile çalınıyordu.14

“Telli sazlar, yaylı veya yaysız olsunlar, daha çok kapalı yer sazlarıdır. Sevgi ve saygı, tanrıya yakarış, ululardan medet dilenme hep bu sazlarla anlatılır ve yapılırdı. Gazi erenlerin başından geçenler bu sazların eşliğinde söylenirdi. Saz ile söz söyleyenlerin de, dinleyenlerin de ruhlarını kaynaştırırdı. Toplumla ilgili duygular tazelenir, güçlendirilirdi. Uzak duran kişiler yakınlaştırılır, yarına daha iyi hazırlanılırdı. Sazlar ile sözü dinleyip duygulananlar arasında bir duygu birliği ve yakınlaşma doğardı. Birlik ve bütünlük içinde bir millet olma yolunda, telli sazlar bir aracı olurlardı.”15

Müziğin ilk insanlarda nasıl başladığını incelediğimizde her ne kadar efsaneye dayanan tarafları varsa da, gerçek olduğuna inandığımız yanları da bulunmaktadır. Esen rüzgarların, sazlıklardaki kırık kamışlara çarparak çıkarmış oldukları ıslık seslerini, onların da taklit ettikleri, üzüntülü ve sevinçli günlerinde çıkarmış oldukları seslerin ilk müzik duygularını verdikleri tahmin edilmektedir. Zamanla düşüncelerini geliştirerek kamışın veya kirişin çıkarmış olduğu sesler onların ilgisini çekmeye başlamış, avlanmak üzere kullandıkları ok ve yaylarını bir müzik aleti gibi kullanmış oldukları bilinmektedir. Avlanma yayına oku sürterek bir takım sesler çıkarmışlar ve adına “okluğ” demişlerdir. Daha sonra okluğun ucuna su kabağı ilave ederek “ıklığ”a dönüştürmüşler ve at kılından yapılan yaylar ile de çalmaya çalışmışlardır. Su kabağının üst kısmına ince deriler gerdirip sap ilave etmişler ve kiriş telleri deri üzerinden geçirmek suretiyle, sesin daha net çıkmasını sağlamışlardır. Yay ile çalınanlara ıklığ, parmak veya mızrap türünden maddelerle çalınanlarına da kopuz adını vermiş oldukları tarihi belgelerden anlaşılmaktadır. Iklığ yaylı sazların, kopuz ise mızraplı sazların atası olarak bilinmektedir.16

Bu açıklamalardan; Türk çalgılarının ilk çıkışının aynı tür çalgının parmakla ve yayla(okla) çalınması ile dallara ayrılarak gelişmeye başladığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, kopuz gövdesinin önceleri avuç içi şeklinde ağaçlardan oyularak yapıldığını ve üzerine deri gerilerek uzun yıllar çalındığını fakat XVII y.y.dan sonra deri yerine ağaç kullanıldığını da Evliya Çelebi’den öğreniyoruz.

“Türk sazlarının tel sayıları sonradan çoğalmış ve çeşitli adlar almışlardır.”17Asya Türkleri çalgılarını tel sayısına göre adlandırmıştır. İki telli ve parmakla çalınanların yaygın adı dutar(İki telli) dır. Tel sayısı ikiden çok olanlar dombıra, dambıra ve tambura olarak adlandırılmıştır. Özbekler, üç telli ve kalın saplı tamburalarına setar, dört tellilere çartar, beş tellilere pençtar ve altı telli olanlara ise şeştar demişlerdir. Kazak tambura ve kopuzlarının çoğu iki telli ve kıyak adını verdikleri kemençelerdir. Bu tür çalgılarda tel olarak ilk önceleri at kılı ve bağırsak kiriş kullanılmıştır.18 Daha sonraları ipek yoluna yakın bölgelerde ve kültür merkezlerinde ipek tel kullanılmaya başlanmıştır.

İngiliz kökenli kaynaklar, madeni telin 1350 yılında Avrupa’da Klavikord ve Harpsikord’da kullanıldığını yazmaktadır. Fakat, tarihçi Von Hammer Osmanlı tarihi ciltlerinin son kısmına doğru bir notunda madeni saz telini Türklerin İstanbul’a soktuğunu ve dolayısı ile Avrupalılara da tanıttıklarını kaynak göstermeden yazmıştır.19

Gerek tezeneli gerekse yaylı kopuz türü çalgıların kökenlerinin Asya olduğu bilinmesine rağmen, Anadolu’da bu çalgıların daha önceden var olduğu, dolayısı ile kökenlerinin Anadolu olduğu konusunda görüşler de bulunmaktadır.


Bunlardan bazıları;

1.Iklığ adlı Türk kemençesinin asıl yurdu Anadolu’dur. Yaygın olarak Mısır’da görülüyordu. Türkistan’da bu sazın bir yurdu olarak gösteriliyordu. Eski Anadolu’da ıklık adlı kemençe daha çok ve yaygın olarak görülüyordu.20

2.Terim olarak kopuz genel adı altında toplanabilen tambura tipli sazların ebedi ülkesi kısmen Anadolu’dur.21şeklindedir.


Nejat Birdoğan ise;”....bağlamanın kopuzdan türemediğine ilişkin bir sav daha var; O da bağlamanın Hitit’lere özgü kutsal bir saz olduğudur. Karkamış kabartmalarında sapından sallanan püsküle kadar bütün biçimiyle bağlama görülmektedir. Kralın önünde çalındığına göre de kutsal bir sazdır. Başka bir sav da; Mezopotamya Çalgı Müziği adlı yayıma göre, Luth,M.Ö.2000’de Sümerler ve Akatlar da yeğlenilen bir çalgı idi. Bu saz, Elamlar’ da da yüzyıllar boyu kullanılmıştır. Gövde toparlak ya da yumurta biçiminde olup, sapı çoğunlukla uzun olan bu çalgının adı “üç telli “anlamına “sa-esh” dir. Çalgı Elam’da çok yaygındır ancak, kaynağının Elam olduğu söylenemez. Çalgının çeşitli bölümlerinin oranları bu günkü bağlamanın tıpkısıdır. Karkamış harabelerinde görülen de bu çalgıdır. Bize öyle geliyor ki, Asyalı göçmen Türk, Anadolu’ya gelirken kendi kopuzunu, çöğürünü sırtına alıp getirdi. Anadolu’da Elam ve Hitit sazını gördü. Meçhul sanatçı(çalgı yapımcı) iki sazı birleştirdi. Bu günkü saz ortaya çıktı.”22diyerek, kaynak ta göstererek konuyu açıklamamaktadır.

Aslında bu açıklamalarda da görüldüğü gibi, dikkat çekici olan; bağlamanın kopuzdan türeyip türemediğinden veya kopuz türü çalgıların kökeninden daha çok, kopuz türü çalgıların Anadolu’da da olduğu ve Anadolu kültürü ile Anadolu’ya gelen Türk’lerin kaynaşmasında bu tür çalgıların önemli rol oynadığıdır.

Fakat, yukarıdaki düşüncelerden farklı düşünceler de bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir; “Bağlamanın kökeni kopuza dayanır. Kopuz Orta Asya’dan Çin’e, Kıpçaklara,oradan da Avrupa’ya yayılmış, Hunlulardan Bizans’a geçmiş, Oğuzlarla Anadolu’ya girmiş, Selçuklularla da yerleşmiştir.”23

“Şimdiki bağlama cinsi çalgıların atası diyebileceğimiz kopuz, soyca uzun saplı, armut biçimi yada üç kenar gövdeli, önceleri kıl telli ve ses perdeleri yokken, Anadolu’ya gelince şöyle böyle XIV.y.y. da madeni tel takılmak ve bağırsak kirişten ses perdeleri bağlanmak suretiyle oldukça gelişkin bir şekil almıştır.”24

“Evliya Çelebi, Levendane bir sazdır ki hemen şeşhanenin yavrusu zannolunur.” demektedir. Yine Çelebi’nin ifadesine göre Anadolu’da neslini görmediği bu saz, Bosna, Budin, Eğri ve Temeşvar gibi serhat ahalisine mahsustur.25

“En eski Romen çalgılarından olan cobza(kobza) aslen bir Türk çalgısı olan kopuzun değişikliğe uğramış bir şeklidir. Kökeni Orta Asya olan bu çalgı, bir çok yerlere yayıldığı gibi Romanya’ya da çok eskiden XIV.y.y.ın ilk yarısında girmiştir.”26 gibi düşünceler bulunmaktadır.

Bilindiği gibi, kopuz türü çalgılarda tel olarak ilk önce at kılı, daha sonra ise bağırsak kiriş kullanılmıştır. Atın ise ilk önce Türkler tarafından evcilleştirilerek binek hayvanı olarak kullanıldığı antropolojik ve arkeolojik çalışmalardan çıkarılan sonuçlardır.27

Bu bulgu ve düşünceler bize; kopuz türü çalgıların Asya kökenli olduğunu ve bu çalgılarda at kılını tel olarak ilk kullananların da Türkler olduğunu göstermektedir. Ayrıca kopuzun devamı olan bağlamanın günümüzde de kutsal sayılması ve bunun çok eski bir Türk inanışı olması da bu görüşümüzü desteklemektedir. Fakat bu tür çalgıların Anadolu’da da olduğu söylenebilir. Çünkü, gerek Anadolu’ya gerekse Anadolu üzerinden Orta Avrupa’ya kadar olan bölgelere çeşitli zamanlarda yapılan Türk göçleri ile bu tür çalgılar Anadolu’ya da taşınmış olabilir. Bu göçlerin tarihini de M.Ö.5000 yıllarına kadar dayandırmak mümkündür.28


TÜRK HALK ÇALGILARININ TASNİFİ

Türk halk çalgılarını yapıları bakımından üç gurupta tasnif etmek mümkündür.

I. Telli Çalgılar.

1.Tezeneli Çalgılar

2.Yaylı Çalgılar

II. Nefesli Çalgılar

1.Kamışlı Üflemeli Çalgılar

2.Dilli Üflemeli Çalgılar

3.Dilsiz Üflemeli Çalgılar

4.Tulumlu Üflemeli Çalgılar

III. Vurmalı Çalgılar

1.Deri Vurmalı Çalgılar

2.Çarpma Çalgılar.


Alıntı

__________________



Jade isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.03.2014, 19:47   #2 (permalink)

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik

Klavsen

Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik Bilgiler

Klavsen piyanonun atası olan bir enstrüman olarak bilinen bir enstrüman olmakla beraber piyano ile tek benzer yanı, iki enstrümanında klavyeli çalgılar olmasıdır. Fakat mekanizma, ses rengi ve çalış tekniği yönünden birbiri ile pek ilgisi yoktur. Klavsen telleri bir mızrap ile çekerken, piyanonun çekiçleri tellere vurur. Bu da piyanonun kimi zaman vurmalı çalgılar kategorisine girmesine neden olur. Ayrıca, piyanonun icadından sonra klavsenin yerini alması yaklaşık 50 yıl kadar uzun bir dönemi kapsar ve bu elli yıllık süreç içerisinde eser üretmiş olan besteciler klavseni piyanoya tercih etmişlerdir.kKavsen eski zamanlarda kliselerde çalınan bir enstruman çeşidi olarak da bilinir.

__________________



Jade isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.03.2014, 19:47   #3 (permalink)

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik

Flüt

Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik Bilgiler


Batı müziğinde en çok kullanılan flüt cinsi olan yan flütün,Çin'de M.Ö. 900 yılından beri kullanıldığı bilinmektedir. Flüt, Avrupa'ya 12. yüzyılda, öncelikle Almanca konuşulan bölgeler olmak üzere girmiş ve ilk önceleri çoğunlukla askerî bandolarda kullanılmıştır. "Alman flütü" isminin verilmesi bu zamana denk gelmektedir. Flüt daha sonra 16 ve 17. yüzyılda oda müziğinde kullanılan bir enstrüman haline dönüşmeye başlamıştır. Bu ilk flütler, 6 parmak deliğinden ibaret tek parçadan oluşmaktaydı. Ancak 1600'lerde flüt, birbirine bağlı 3 parçadan ibaret olarak yeniden tasarlanmıştır. Aşamalı olarak flüte daha fazla tuş eklenmiş ve orkestra parçalarında yerini almaya başlamıştır. 1800'lü yıllarda 4 tuşlu flüt en çok kullanılan türü olmakla beraber, 8 tuşlusu da geliştirilmiştir.

Ünlü Alman flütçü Tehobald Boehm, sanatının zirvesine ulaştığı yıllarda, kullanılan yan flütlerin ihtiyaca cevap vermekte yetersiz kaldığını görmüştür. Çağ, müzik edebiyatının olağanüstü gelişme gösterdiği bir çağdır. Bestecilerin ifade gücü, çalgıların teknik gelişmişlikleriyle sınırlı da olsa bu sınır zorlanmaktadır. Besteciler sınır tanımazken, çalgılar yetersiz kalmaktadır.

Bu düşünceden yola çıkan Boehm, 1832 yılında akustik (ses fiziği) bilgisi ile sanatındaki becerisini birleştirerek, bugünkü modern flütü geliştirmiştir. Yan flüt, bu yüzden "Boehm flüt" adıyla da bilinmektedir.

Yan flüt, orkestraların ve bandoların önemli bir melodi çalgısıdır. İlk zamanlarda abanoz ağacından yapılırdı. Günümüzde ağaç flütler hâlâ kullanılıyor olmasına rağmen çok yaygın değildir. Bakır alaşımlı, gümüş, krom ve nikel gibi paslanmaz madenlerle kaplanmış parlak metallerden yapılanlar en çok kullanılanlarıdır. En değerlileri de gümüş ve altından yapılanlarıdır. Yan flütün iç çapı 1,9 cm, uzunluğu 67 cm'dir. Üç ana parçadan oluşmaktadır. Baştaraf hafif konik, orta ve uç kısmındaki parçalar silindirik boru şeklindedir. Üzerindeki ("perde" diye adlandırılan) deliklerin birbirine uzaklıkları ve çapları farklı ölçülerdedir.

Boyu yaklaşık 30 cm olan yan flütün bir küçüğüne pikolo denir. Pikolo, yan flütün hemen hemen kopyası gibidir. Pikolonun boyuna yakın bir benzeri ise fifredir. Fifre, ağaçtan yapılmıştır, üzerindeki mekanizma daha basittir. Her ikisi de yan flüte göre bir oktav tiz ses verirler. Üçü de üfleme tekniği bakımından birbirine benzeyen çalgılardır. Son yıllarda yan flütün alto ve bas çeşitleri de üretilmiştir fakat yaygın olarak kullanılmamaktadır.

Bazı çalgılar sol anahtarına göre ikinci aralığa yazılan "la" notasını, başka bir ses gibi kabul eder. Örneğin klarnetlerden bir tanesi, portenin altındaki birinci çizgiye yazılan "do" sesini "si bemol" olarak verir. O yüzden bu klarnete "si bemol klarnet" denilmiştir. Bu tip çalgılar "transpoze çalgılar" olarak adlandırılırlar. Yan flüt, sol anahtarını kullanır. Transpoze çalgı olmadığı için notaların yerlerini değiştirmeden okur.

En kalın sesi portenin altına çizilen birinci ilave çizgideki "do"dur. Bu yüzden "do flüt" olarak da bilinir. Fazla kullanılmamakla birlikte do sesinin altına inen flütler de vardır. En ince sesi ise portenin üstüne çizilen, beşinci ilave çizgiden sonraki "do"dur. İnceye doğru bu sınır birkaç ses daha zorlansa da bu seslerin kullanımı çok yaygın değildir. Genellikle ses sınırı üç oktav diye tanıtılır.

Nefesli çalgıların birçoğunda (klarnet, obua, zurna gibi) ses çıkarmaya yarayan bir düzenek (dil) vardır. Yan flüt, pikolo, fifre ve ney'de doğrudan ses çıkarmayı sağlayan bir düzenek olmadığı için "dilsiz nefesli çalgılar" grubunda sayılırlar.

Nefesli çalgılar için bir başka gruplama da, üretiminde kullanılan maddeye göre yapılır. "Bakır nefesliler" ve "ağaç nefesliler" şeklindeki bu gruplamaya göre yan flüt her ne kadar metalden yapılmış olsa da "ağaç nefesliler" grubunda yer alır.

Yan flüt; parlak sesi ve kıvrak hareketleri yapabilme özellikleri dolayısıyla,etkileyici melodileri çalmada çok kullanılan önemli bir solo ve eşlik çalgısıdır. Toplumsal olaylardan zafer coşkularını, sevinç ve mutlulukları, insan sevgisini, özgürlüğü, ilkbahar ve yazın doğal hareketliliğini, çiçekleri ve kuşların cıvıltısını müzikle anlatmayı en güzel yapan çalgı olarak bilinir.Flütün sesinde karamsarlık yoktur.

__________________



Jade isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.03.2014, 19:49   #4 (permalink)

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik

Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik















__________________



Jade isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.03.2014, 19:51   #5 (permalink)

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik

Ney

Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik Bilgiler

Sümerce'den Farsça'ya geçen nâ veya nay, kamış, kargı anlamlarına da gelen bu çalgının en eski adıdır. Arap toplumunda üflemeli çalgıların hemen tümü için kullanılan mizmâr sözcüğü, (nefes borusu, ses organı anlamında) ney için de kullanılmıştır. Türkçe'de ise hemen her zaman ney olarak anılmıştır. Çeşitli Avrupa ülkelerinde de benzer adlarla,(örneğin Romanya'da naiu adıyla) adlandırılmıştır.

Sümer toplumunda MÖ 5000 yıllarından itibaren kullanıldığı sanılan bu çalgıya ait elimizdeki en eski bulgu, MÖ 2800-3000 yıllarından kalan bugün Amerika'da Philadelphia Üniversitesi Müzesi'nde sergilenen neydir. Çalgının o dönemlerde de dinsel törenlerde kullanıldığı sanılmaktadır.

Günümüzde ney, Türk sazı olarak anılmaktadır ve tasavvuf müziğinin bir sembolü haline gelmiştir. Bir müzik aleti için kullanılan çalmak yerine, Ney için üflemek tabiri kullanılır. Burada üflemenin mecazi bir anlamı vardır. Kaynağını İslam'da Allah'ın insanı yaratırken ruhu üflemiş olmasından alır.


Yapım

Kargı denilen bir çeşit budaklı kamıştan yapılır. Akordlarına göre çeşitli boylarda olan ney, dokuz kısa boğumdan meydana gelmiştir. Üzerinde 7 perde mevcuttur. Bu perdeler, açkı ile delinerek elde edilir. En önemli kısmı başparesidir. Boynuzdan veya fil dişinden yapılır.

Başlıca yedi çeşit ney vardır. Her ney bir akordun (makam) karşılığıdır. Mansur'da dügah, şah ney'de buselik, davut ney'de çargah, bolahenk'te neva, süpürde'de hüseyni, müstahsen'de acem, kız ney'de gerdaniye. Yeni başlayanlar için genelde kız ney tavsiye edilir. Neylerin bir oktav ince sesini veren çeşitlerine de nısfiye adı verilir. Her ney'in nısfiyesi vardır. Bunlar hem ince hem kısadır. Alındıktan sonra ilk üç ay içinde haftada bir, ikinci üç ay içinde iki haftada bir, daha sonra ayda bir yağlanmak suretiyle bakımı yapılır. Yağ fındık yağı, badem yağı vb. olabilir. En iyi yağlama yöntemi neyi bir tekne içerisinde yağa yatırmak suretiyle yapılanıdır. Daha farklı yağlama metodları da kullanılabilir. Neyi çok dikkatli kullanmak gerekir. Ney düz bir zemin üzerine yatay olarak bırakılmalıdır. Eğer uzun süre bu kurala uymadan bırakılırsa eğilmesi muhtemeldir.


Mesnevi'de Ney

Mesnevi ilk 18 beytinde neyden bahseder sonraki 6 cildinde de bunu açıklar. Burada ney sembolü altından bir dünya görüşü ve bir medeniyet anlatılır. Neyzen olmakla bu dünya görüşünü öğrenmeye de talip olmak da ilişkilendirilmektedir.

Dinle neyden kim hikayet etmede
ayrılıklardan şikayet etmede - Hazreti Mevlana


Ney Çeşitleri

Ney Çeşitleri Uzunluk (mm) Karar sesi (piyanoya göre 440 A)
Davut Ney 910-936 E (Mi)
Şah Ney 858-884 F (Fa)
Mansur Şah Mabeyni Ney 832-845 F# (Fa#)
Mansur Ney 780-806 G (Sol)
Kız Mansur Mabeyni Ney 728-754 G# (Sol#)
Kız Ney 689-702 A (La)
Yıldız Ney 650-663 A# (La#)
Müstahsen Ney 598-624 B (Si)
Süpürde Ney 572-585 C (Do)
Bolahenk Süpürde Mabeyni Ney 546-559 C# (Do#)
Bolahenk Nısfiye Ney 520-533 D (Re)

Neylerin uzunlukları yaklaşık ölçülerdir. Kamış çapına ve hacmine bağlı olarak bu oranlar artı yada eksi değişkenlik gösterirler.
Karar sesleri neylerin bütün delikleri kapalıyken (Rast) alınmıştır.

__________________



Jade isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.03.2014, 19:51   #6 (permalink)

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik

Obua


Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik Bilgiler

Obua, abanoz, gül, şimşir, sedir ağacı gibi sert ve dayanıklı ağaçlardan yapılır. Günümüzde sert plastik bir madde olan ebonitten yapılan obualar da vardır. Obuanın yukarıdan aşağıya doğru gittikçe genişleyen konik bir yapısı vardır.Üst gövde, alt gövde ve kalak olam üzere üç parçanın birleşmesi ile oluşur. En üstte ince ve üçük bir metal boru bulunur. Bunun üzerine çift kamışlı ağızlık takılır. Bu ağızlık, titizlikle seçilen ve yine titizlikle hazırlanıp yontulan çok ince iki kamışparçasından oluşur. Kamışlar birbirine balmumlu iplikle bağlanarak birleştirilir.Sesler bu kamışa üflenerek elde edilir. Çalıcının nefesi ile titreşime geçirdiği kamış, boru içindeki havayı titreştirerek ses elde edilmesini sağlar. Çalıcının sol eli yukarıda, sağ eli ise aşağıda yere doğru az eğimli olarak tutulur.

Modern obualarda metal bir mekanizma, obuanın gövdesindeki delikleri açıp kapatmak için çalıcıya çok büyük bir kolaylık sağlar. Önceleri Boehm sistemi obua üzerinde pek başarılı olmadığından dolayı Fransız konservatuar sistemi diye adlandırılan bir perde sistemi obuada genellikle kullanılagelmiştir. Günümüzde bazı obua yapımcıları, geliştirilmiş boehm mekanizmasını obuaya başarılı bir şekilde uygulamaktadırlar.


Ses Genişliği
Obuanın notaları sol anahtarı ile yazılır. Sol anahtarı ,içindeki ilk oktavın Si bemol sesinden başlayarak üçüncü oktavdaki sol sesine kadar bir genişliğe sahiptir. Bu genişlik içinde diatonik ve kromatik bütün sesler elde edilir. Fakat, üçüncü oktav içindeki mi bemol sesinden daha ince olan sesler epk kullanılmaz. Si bemolden la sesine kadar kromatik olarak, perdeler aracılığı ile aşağıdan yukarıya doğru ses deliklerinin açılması yoluyla elde edilir. Daha incedeki sesler, dudak ve nefesin ayarlanmaası ve yardımcı bir perde sayesinde elde edilir. Obuada iki adet oktav perdesi vardır. Bu perdeler kullanıldığında, birinci oktavdaki esas seslerin doğuşkanları elde edilir.

Tınlama Bölgeleri

Obua kendi içinde farklı tınlayan üç ses bölüğmüne sahiptir.

Kalın ses bölgesi : En pes ses olan si bemolden bir sonraki fa sesine kadar olan ses genişliğidir. Kaba, metalik ve agresif bir tınısı vardır. Genizden geliyormuş hissi uyandırtan bu sesleri yumuşak ve kısık bir nüansta çalmak oldukça zordur.
Orta ses bölgesi : Birinci oktavdaki fa sesinden ikinci oktavın sosn sesi olan si bemol sesina kadar olan kısımdır. Bu kısımda kalın ses bölgesine oranla sesler daha yumuşak ve doğaldır. Ayrıca Obuanın en güzel sesleri bu genişlik içinde yer alır. Tatlı, ılık ve ve obuaya kendi kişiliğini kazandıran ses rengi bu oktavda mevcuttur. Eserlerde obuaya verilen en güzel sololar yine bu ses genişliği içinde yazılmıştır.
İnce ses bölgesi : İkinci oktavın son sesi olan si bemolden sonraki ince seslerdir. İnceldikçe obua ses renginden uzaklaşır, daha yırtıcı ve ince seslere dönüşür. En ince seslerde entonasyon kaybı muhtemeldir ve genelde de kullanılmaz. Özel efekler yaratılmak istendiğinde oldukça kullanışlı olabileceği durumlarda vardır. Bu eserler genelde modern dönemlerde büyük orkestralar için yazılmış senfonik eserlerdir.

Obuanın Teknik Özellikleri

Obua, virtuozite bakımından flüt kadar hünerli bir çalgı değildir.Gerektiğinde bağlı veya dilli pasajları büyük bir ustalıkla çalabileceği gibi aslında çalınma teknigi ve ses rengine pek uyumlu uygun değildir. Küçük karakteristik ezgiler ve özellikle orta ses bölgesinde yazılmış, tatlı, cantabile (şarkı söyler gibi) çalınan ezgiler obuanın asıl karakterine uygun ve etkilidir. Çalınış sırasında kamış çalıcının ağızının iç kısmında bulunduğu için, çift, üç ve kurbağa dili gibi tekniklerin çalınması oldukça güçtür. Bu tür durumlar obuada ender görülür ve zaten obua edebiyatına özgü bir tarz değildir. Ancak obua bunlara karşıt olarak tek dille oldukça hızlı pasajlar çalabilir. BU teknikte çalınan stakato (İt. staccato) pasajlar, keskin, kuru, hafif ve narin niteliklerde diğer bütün tahta üflemeli çalgılarda üstündür.

Orkestradaki en önemli görevleri : İlk olarak solo bir çalgı olduğunu unutmamamız gereken bir enstrüman olan obua bazı durumlarda diğer gruplarla unison olarakda çalabilir ve diğer çalgıların ses rengini zenginleştirebilir ve hatta gereken yerlerde eşlik amaçlı kısa figürlerde kullanılabilir. Diğer tahta üflemelilerle çok iyi kaynaşır ve uyumlu tınılar ortaya çıkarabilir. Esprili, alaycı veya şakacı bir etki için obuaya özellikle kalın seslerde stakato pasajlar verilebilir.

Fakat yinede obuanın ana karakteri ne olursa olsun, tatlı, cantabile, dokunaklı ve halk ezgilerinin güzel akıcı melodilerini icra etmek için benzersiz bir ses rengi olan bir enstrümandır.Besteciler genelde de bu şekilde kullanmayı tercih etmişlerdir.

__________________



Jade isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.03.2014, 19:52   #7 (permalink)

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik

Kontrbas

Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik Bilgiler

Kontrbasın, özel bir tür çelikten yapılmış dört teli vardır. Yay kullanılarak yada parmaklar yardımıyla çalınır. Keman ailesinin, en kalın sesli çalgısı olmasının yanısıra, en büyük çalgısıdır. Kontrbas keman, viyola ve viyolonselle birlikte "oda müziği dörtlüsü" nü oluşturan çalgı topluluğunun üyesidir. Kimi zaman bu dörtlüye piyano da katılır. Ayrıca senfonik orkestraların; caz, pop ve rock müzik topluluklarının ana çalgılarından biridir. Kontrbas, özellikle caz müziğin vazgeçilmez (sürekli) çalgısı olmuştur. Kontrabs Violone adı verilen bir Rönesans çalgısından türemiştir. 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar bir değişim süreci geçirmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında bugünkü biçimini almıştır. Çok büyütülmüş bir keman görünümündedir. Boyu, 1.95 m, eni 60 cm olan kontrbas, bu boyutları nedeniyle ayakta çalınır ve çalgı, çalınması sırasında dik tutulur.

__________________



Jade isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.03.2014, 19:52   #8 (permalink)

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik

Mey

Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik Bilgiler

Mey'in Gelişimi ve Türk Halk Müziğine Katkıları Nelerdir ?

Meyin tarihçesi :

Türk Halk Müziği özel çalgıları olan bir ana türdür. Türk Sanat Müziğinden farklı çalgıları içermektedir. Bu ayırımın bazında geleneksel Halk çalgıları içerisinde mey'in çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Eşlik çalgı özelliğini taşımanın yanında, geleneksel çalgı icrası sırasında da, aynı zamanda solo saz olma özelliğini günümüze kadar sürdürmektedir. Orta Asya'dan günümüze intikal eden ve nefesli Halk çalgılarından olan mey, kökeni itibarı ile, ilk kez Şiraz da icat edilmiştir.

Araştırmalar sırasında bu konuyla ilgili aşağıda belirtilen bilgiler elde edilmiştir. Evliya Çelebi, Meyin Asya'daki adından şöyle bahseder.1

Belban veya Balban (Türkmen kamışlı düdüğü) Şiraz da icat edilmiştir.Türklerin çok çaldığı ve hatta 17.y.yıl da yüz kadar çalanı olduğunu belirtmektedir.

Hazar ötesi Türkmenleri halen bu sazı severek kullanmaktadır. Elde en eski yazılı metin de, Meragalı İbni Gaibi 1435 yılında Farsça kitabında Nay-i Balaban (kamışlı düdük) diye bahsetmiştir. Böylelikle en eski Anadolu yazıların da, balaban adına rastlamak mümkündür. Ayrıca Anadolu da kuş türlerinde; Balaban kuşunun da, sesinin yumuşak, gevrek ve güzel oluşundan dolayı, balaban sazı, adını bu kuştan almış olabileceği de düşünülmektedir.

M. Ragip Gazimihal 1934 yılında Bartın gazetesinde, 18.y.yıl da ve daha öncesinde Mısır kabartmalarındaki resimlerde bu çalgının görüldüğünü yazmıştır.2

O çağlarda adının mayıt olduğu belirtilmektedir. Daha sonraları ise bu ad unutulmuştur.

Mey ve Mayıt kelimeleri arasında bir benzerlik vardır. M.Ragip Gazimihal bir yazısında da, zurnaların atasının, mey olduğunu belirtmektedir. Türklerin Orta Asya'dan beri kullandığı meyin, Azerbaycan da ki adı ise balabandır. Bu sazı meyden ayıran özelliği ise dokuz perde deliğinin oluşu ve perde deliklerinin kendi yöre seslerine göre açılmış olmasıdır.

Mey daha çok Erzurum, Kars, Erzincan, Bayburt, Ağrı, Muş ve Artvin yörelerinde çalınmakta ise de, yurdumuzun diğer bölgelerinde de kullanılmaktadır.

Mey yayın hayatına ilk kez 1952 yılında Ankara radyosunda girmiştir. Bu çalgının Türk halk müziği programlarında kullanılmasını sağlayan sanatçı ise, Seyfettin Sığmazdır. Aynı tarihler de Sadi yaver Atamanın yönettiği topluluklarda çevri Altıntaş kullanmaya başlamıştır. Çoruhlu olan Cevri Altıntaş meyi, Köroğlu ve Kerem ile Aslı gibi destansı türkülerde mükemmel bir üslupla seslendirilmiştir. Daha sonraki yıllarda Binali Selman İstanbul Radyosunda, nefesli halk çalgılarımız dan olan bu çalgıyı bir virtüöz ustalığıyla çalmıştır. Binali Selman bununla da kalmamış ve aynı ustalıkla zurnaya da artistik ve estetik bir üslup kazandırmıştır. Kardeşi Yaşar Selman, zurnaya davul ve mey'e ise sallama def ile eşlik etmiştir.

O yıllarda ana Meyde akort sorunu yaşandığından Seyfettin Sığmaz türkülere eşlikte klarneti kullanmak isteyince Ankara radyosundaki topluluğun yöneticisi Muzaffer Sarısözen meyin gelişmesine engel olacak büyük bir uygulamacıya izin vermemiştir. Geleneksel çalgılarımızdan olmayan klarneti yayınlarda yasaklaması üzerine Seyfettin Sığmaz Halk Müziği topluluğundan ayrılmak istemiştir.

Tarihsel süreç içersinde Sadi Yaver Atamanın yönettiği topluluklardan sonra Ahmet Yamacının yönettiği topluluklarda Cevri Altıntaş, Binali Selman ile İstanbul Radyosunda çalmaya başlamışlardır. Ancak kullandıkları Ana Meyin en pes sesi Fa naturel perdesi idi. Bu husus meyin türkülere eşliğinde sorun olmakta idi. Bu nedenle adı geçen sanatçılar FA# sesini elde edebilmek için meye bu perde deliği delmişler ve bu perdenin eksikliğini gidermeye çalışarak meyin gelişiminin ilk uğraşını gerçekleştirmişlerdir.nitekim geleneksel nefesli çalgılarımızın ailesi orta mey ve cura meyin yapımı sonucu zenginleştirmiştir.

1975 yılında kurulan İ.T.Ü Türk Musikisi Devlet Konservatuarı, Ege ve Gaziantep üniversiteleri devlet konservatuarlarında, meyin esas meslek olarak eğitimi yapılmaktadır. Böylece mey sanatçıları ve öğretmenleri günden güne çoğalmaktadır.Bu sayede bu saz sadece bir yöre sazı olmanın dışına çıkarak yurdun hemen her bölgesinde kullanımı sağlanmıştır.Mey ülkemiz sınırları dışında;Irak İran ve Azerbaycan da halen orkestralarda kullanılmak ta olup;
Azerbaycan'da ; Balaban Balaman, Dağıstan da; Yasti Balaban, Gürcistan da; Duduki, Ermenistan'da ; Düdük, Nay, İran'da;Balaban, Özbekler'de; Balaban balaman, Kara kalpaklarda Balaban, Kırgızlar'da; Kamış , Sırnay gibi adlarla görülmektedir.

1. Ana gövde:

Bu sazı yapan ustalar yapı malzemesi olarak daha çok, erik, zerdali, kayısı, gül ve ceviz gibi ağaç türlerini tercih ederler. Ana gövde şekil olarak, yani kamışın takılacağı kısım yumurtayı andıracak biçimdedir. Diğer kısım ise, iç ve dış eşit bir şekilde silindir biçimindedir. Gövde üzerinde bir olmak üzere toplam sekiz perde deliği bulunmaktadır. Perde delikleri diatonik olarak sıralanmıştır.daha önce üç adet olan meyler, şimdi ise gerek solo gerekse toplu icradaki büyük işlevleri bakımından, her sesten mey yapılmaktadır.

2. Kamış:

Meyin yapımına yönelik yukarıdaki bilgileri aktardıktan sonra, meyde icra kalitesini etkileyen kamış çeşitleri hakkında da söz etmek gerekmektedir.

Kamışın görevi meyde sesin oluşumunu sağlamaktır.Ana gövde den sonra en önemli kısımdır. Kamış yapımında iyi bir kamış cinsinin olması için;

1-Kamışın iç çap ile dış çap arasındaki kalınlığın ince olması.
2-Daha evvel yaş olarak kesilip sonra kurutulması.
3-En iyi kamış cinsinin kendiliğinde bulunduğu yerde güneş altında kuruması.
4-Renginin bal sarısı bir renk olması.
5-Düzgün boğumlu olması.

Güzel kamış yapmak için; Akdeniz Bölgesi ve Suriye'ye yakın yörelerdeki kamışlar tercih edilmelidir.

3.Kıskaç : (tutturgaç veya akort çubuğu)

Kıskaç, kamışın ses çıkartmasını sağlar ve kamış üzerinde bulunur. Diğer bir görevi ise, kamış üzerindeki ileri geri hareketi sağlayarak akort yapmasını sağlamaktır.Yapı malzemesi olarak, sepet çubukları veya kamışın kendi malzemesinde de yapılır.

4.Kamış koruma kıskacı :

Bu kıskacın görevi ise, koruyup deforme olmamasını sağlamaktır. Ayrıca kamış içerisinde kalan nefesten (tükürük) dolayı kamışın etkilenmemesi ve kamış olma özelliğini kaybetmemesi için icra bittikten sonra kamışın ağzına takılır.


C (Do) Karar Mey; Boy : 420 mm
Üsten 1. Perde açkısı : 130 mm
Üsten 2. Perde açkısı : 163 mm
Üsten 3. Perde açkısı : 198 mm
Üsten 4. Perde açkısı : 231 mm
Üsten 5. Perde açkısı : 266mm
Üsten 6. Perde açkısı : 300 mm
Üsten 7. Perde açkısı : 333 mm
Arka Perde açkısı : 145 mm
Üst ağızlık iç çap : 020 mm
(Meyin büyüklüğüne göre değişir)
Alt iç çap: 010mm

D (Re) Karar Mey;Boy : 375m
Üsten 1. Perde açkısı : 112 mm
Üsten 2. Perde açkısı : 143 mm
Üsten 3. Perde açkısı : 174 mm
Üsten 4. Perde açkısı : 205 mm
Üsten 5. Perde açkısı : 238mm
Üsten 6. Perde açkısı : 268 mm
Üsten 7. Perde açkısı : 298 mm
Arka Perde açkısı : 128 mm
Üst ağızlık iç çap : 019mm
(Meyin büyüklüğüne göre değişir)
Alt iç çap: 010mm G (sol) Karar Mey; Boy : 288 mm
Üsten 1. Perde açkısı 078 mm
Üsten 2. Perde açkısı 093 mm
Üsten 3. Perde açkısı 120 mm
Üsten 4. Perde açkısı 146 mm
Üsten 5. Perde açkısı 172 mm
Üsten 6. Perde açkısı 199 mm
Üsten 7. Perde açkısı 225 mm
Arka Perde açkısı 082 mm
Üst ağızlık iç çap 016 mm
(Meyin büyüklüğüne göre değişir)
Alt iç çap 010 mm

A (La) Karar Mey; Boy 250 mm
Üsten 1. Perde açkısı 054 mm
Üsten 2. Perde açkısı 079 mm
Üsten 3. Perde açkısı 102 mm
Üsten 4. Perde açkısı 128 mm
Üsten 5. Perde açkısı 151 mm
Üsten 6. Perde açkısı 175 mm
Üsten 7. Perde açkısı 200 mm
Arka Perde açkısı : 072 mm
Üst ağızlık iç çap : 015 mm
(Meyin büyüklüğüne göre değişir)
Alt iç çap 010 mm

E (Mi) Karar Mey; Boy : 350 mm
Üsten 1. Perde açkısı : 088 mm
Üsten 2. Perde açkısı : 119 mm
Üsten 3. Perde açkısı : 149 mm
Üsten 4. Perde açkısı : 180mm
Üsten 5. Perde açkısı : 213 mm
Üsten 6. Perde açkısı : 243 mm
Üsten 7. Perde açkısı : 273 mm
Arka Perde açkısı : 103 mm
Üst ağızlık iç çap : 018 mm
(Meyin büyüklüğüne göre değişir)
Alt iç çap : 010mm

F (Fa) Karar Mey : Boy :328 mm
Üsten 1. Perde açkısı 078 mm
Üsten 2. Perde açkısı 108 mm
Üsten 3. Perde açkısı 138 mm
Üsten 4. Perde açkısı 168 mm
Üsten 5. Perde açkısı 196 mm
Üsten 6. Perde açkısı 223 mm
Arka Perde açkısı 092 mm
Üst ağızlık iç çap 017 mm
(Meyin büyüklü güne göre değişir)
Alt iç çap : 010 mm

B (Si) Karar Mey; Boy: 230 mm
Üsten 1. Perde açkısı : 033 mm
Üsten 2. Perde açkısı : 059 mm
Üsten 3. Perde açkısı : 082 mm
Üsten 4. Perde açkısı : 108 mm
Üsten 5. Perde açkısı : 131 mm
Üsten 6. Perde açkısı : 155 mm
Üsten 7. Perde açkısı : 179 mm
Arka Perde açkısı : 045 mm
Üst ağızlık iç çap : 015 mm
(Meyin büyüklüğüne göre değişir)
Alt iç çap 010 mm3.

__________________



Jade isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.03.2014, 19:52   #9 (permalink)

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik

ZURNA


Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik Bilgiler

Adının Farsça surna kelimesinden ödünç alındığı yaygın kanaattir: Farsça'da sur festival + nay kamışlı anlamındadır.
Bununla birlikte Arapça sûr boynuzdan yapılma büyük boru + Farsça kamış ihtimali de gözden çıkarılmamalıdır. Eski İran dilinde sur kelimesi bir boynuz çeşidi olarak kayıtlı olup ikinci ihtimali güçlendirmektedir.

Zurna üflemeli bir Türk Halk çalgısıdır. Sesinin gürlüğü nedeniyle daha çok açık alanlarda; köy düğünlerinde, asker uğurlamada, spor faaliyetlerinde, halk oyunlarında ve benzeri törenlerde çalınmıştır. Osmanlı döneminde mehter takımının birincil melodi çalgısı olmuştur. Orta oyununda da kullanıldığı bilinmektedir. Daha çok davul eşlikli çalınmaktadır. Entenasyonun sağlanmasındaki güçlük ve ses hacminin çokluğu nedeniyle çalgı topluluklarında kullanılmaktadır. Ancak son yıllarda bazı halk müziği çalgı topluluklarında kullanıldığı görülmektedir.

Yaklaşık iki oktavlık ses mesafesi olan zurnanın üstte yedi, altta bir olmak üzere sekiz tane melodi perdesi bulunmaktadır. Arka tarafındaki perde, ön tarafındaki kamış kısmına doğru ilk iki perdenin arasına gelecek şekildedir. Perdeler yaklaşık 6-8 mm. çapında daire biçimindedir. Boyu 30 ile 60 cm. arasında değişmekte olup melodi perdelerinin bittiği kısımdan itibaren huni biçiminde genişlemektedir. Bu kısma kalak adı verilmektedir. Üflenen kısmında ucuna kamış takılan ince boru şeklinde bir mil vardır. Bu mile Metem adı verilmektedir. Ayrıca nefes alma tekniğini kolaylaştırmak için ortası delik daire biçiminde bir parça metem üzerine geçilir. Bu parçaya Avurtluk adı verilmektedir. Ağız içi boşluğuna biriktirilen hava kamıştan üflenirken burundan aynı anda nefes alınarak kesintisiz çalma tekniği zurna çalımında en çok kullanılan tekniktir.

Melodi perdelerinin dışında, kalak kısmı üzerinde yedi tane delik vardır ki bu delikler melodi perdelerinden daha küçük çaptadır. Bu deliklere şeytan deliği veya cin deliği adları verilmektedir. Bu delikler çalgıcının ses buluşuna göre balmumu veya benzeri maddelerle kapatılabilmektedir.
60 cm. ile 30 cm. arasında değişik ebatlarda olduğunu belirttiğimiz bu çalgıyı ses rengine göre; Kaba Zurna, Orta Kaba Zurna ve Cura Zurna (Zil Zurna) olmak üzere üç çeşittir. Genellikle erik, kayısı, şimşir, ceviz vb. ağaçlarından yapılmaktadır.


Parçaları:
1. Kamış, kalem
2. Mandalak, mandal
3. Gövde


Zurnayı oluşturan parçalar Anadolu terminolojisinde yöresel farklılıklar göstermektedir:

Baş ve çatal bölümü

Zaynak -Ankara, Nazik -Abdallarda, Ula -Uludağ, Çatal -Çankırı,
Zinak -Diyarbakır, Nezik -Gaziantep, Fasla -Kırklareli, Zaynak -Kürtçe

Boru kısmı

Metef -Ankara, Metem -Abdallar, Çığırdan -Uludağ, Demir -Çankırı, Bülbülük -Diyarbakır, Kanel -Kırklareli, Metef -Kürtçe, Lüle -Sivas.

__________________



Jade isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.03.2014, 19:53   #10 (permalink)

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Enstrüman Nedir - Enstrümanların Özellikleri - Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik

Dilsiz Kaval
Müzik Aletleri (Enstrümanları) Hakkında Teknik Bilgiler

Geçmisten Günümüze Dilsiz Kaval

Kökü mitolojik çaglara dayanan, sarp kayalardan, yamaçlardan, basi dumanli daglarin eteklerinden, issiz ve uçsuz bucaksiz bozkirlardan, taa binlerce yil öncesinden esen Anadolu'nun rüzgari, insanin nefesinin bazen bir erik yada kizilcik agacindan yapilmis boruyla birlesmesinin sonucu Anadolu'nun sesi olmustur.

Bazen bir efenin narasi, bazen yavrusunu yitiren bir annenin feryadi, bazen buram buram memleket hasretidir onun sesi... Nefes ve agaç müthis bir kültür birikimiyle ve askla bulusarak bu sesi üretir. Çalabilmek için sabirli olmak gerektiginden, çok çalismak, sevinç ve hüzün gibi duygularla özdeslesebilecek duyarliliga sahip olmak gerekir. Bu aslinda Anadolu insaninin tanimidir. Iste bu yüzden kaval, Anadolu insaninin portresini olusturan en önemli kültürel ögelerden biridir. Yalniz basinayken hüzünlü, lirik, grup içindeyken hem bütünleyici, hem de cosku ve hüzün karisimi rengiyle kolayca ayirdedilebilen bir sazdir.


Halk Müzigi Orkestralarinin Kavalla Tanismasi

Çoban sazi olarak bilinen ve sadece yalniz çalinabilecegi düsünülen kavalin ülkemizde orkestra içinde ilk kullanilisi Arif Sag ile baslar. Daha sonra Sinan Çelik kavalin fiziki ve perde yapisi üzerinde uzun çalismalarda ve arastirmalarda bulunarak günümüzdeki yere gelmesini sagladi. Ses alaninin genisligi ve perde yapisinin kromatik olmasi halk türkülerinin kavalla basarili bir sekilde icra edilmesine olanak saglamaktadir. Bugulu ve dramatik ses tonuyla, uzun havalari ve agir türküleri, lirik ses tonuyla da coskulu havalari (barlari, halaylari, horalari, horonlari, zeybekleri, karsilamalari) büyük bir basariyla icra etmek mümkündür. Sinan Çelik, çaldigi yüzlerce albüm kaydiyla, kavalin halk müzigi içinde olmasi gereken yere oturmasini saglayarak, kavalin yaygin olarak kullanilmasina büyük katkida bulundu. Bugün yüzlerce genç,orkestralarda kaval çalmakta ve kaval her geçen gün ileri düzeyde icra edilerek hak ettigi yere ilerlemektedir.

Kavaldan Ses Elde Etme (Ton Ele Etme)


1.Dudaklar "tu" sözünün söylendigi sekilde büzülür.


2.Kavalin agizli kismi büzülmüs durumdaki dudaklarin sag tarafina 2/3 yerlestirilir sag elle kavalin alt kismi sol ellede üst kismi tutulmalidir.

3.Nefes (soluk) kavalin agizlik kisminin içerisine çarptirilacak sekilde fazla abanmadan üflenir.

Baslangiçta ses elde etmek için kavalin tüm perdeleri açik birakilmalidir. Perdeler parmak bogumlariyla kapatilir. Kavalda nüanslar degisik sekillerde yapilir. Anadolu'da en yaygin sekil kavalin özellikle uzun tonlarda asagidan agiz kismina dogru sallanmasiyla yapilir, ayrica nefes siddetini arttirip azaltmakla, kafayi hafifce sallamakla ve perde üzerindeki parmagi hafifçe hareket ettirmekle de degisik sekillerde nüans yapilabilinir.

__________________



Jade isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 05:19