Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Eğitim - Öğretim > Dersler > Tarih - İnkılap Tarihi
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu)

Tarih - İnkılap Tarihi kategorisinde açılmış olan Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu) konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 28.12.2013, 19:37   #1 (permalink)
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu)



Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu)

Sultan Abdülmecid Han zamanında Sadrazam Mustafa Reşid Paşa tarafından hazırlanarak 3 Kasım 1839’da Topkapı Sarayı'nın Gülhane Bahçesinde okunup ilan edilen ve ıslahat programını bildiren belge.
Avrupa’da 18. yüzyıldan itibaren görülen teknik ilerleme her geçen gün Osmanlı Devleti'nin aleyhine gelişti. Yeni buluşlar; askerî sivil iktisadî bünyeye süratle girerek Avrupa milletlerini güçlendirdi. Ayrıca Fransız İhtilâliyle yaygınlaşan ve şiddetle benimsenen milliyetçilik hareketleri bu milletlerin derlenip toparlanarak bilhassa Osmanlı Devletine karşı düşmanlıklarını arttırdı. Haçlı zihniyetinin kinleri ve asırlar boyunca süren Müslüman-Türk üstünlüğüne son verme ihtirasları da bu teknolojik imkân ve güçlerle
birleşerek askerlikte ticarette dış ve iç siyasette Osmanlı Devleti aleyhine komploları açık ve gizli tecavüz ve mücadeleleri en ileri noktalara doğru tırmandırdı.

Bunun neticesi olarak Osmanlı Devleti içinde yer alan başta Hıristiyan azınlıklar kavmiyetçilik ve Haçlılık hisleri tahrik edilerek devamlı surette taşkınlıklara isyanlara tahrik ve teşvik edildi. Bu hareketleri düşman devletlerce maddî ve manevî yardımlarla desteklendi. Öte yandan 17. yüzyıldan sonra yeniçerilerde görülen bozulma Sultan İkinci Mahmud Han devrinde siyasî ve ticarî hayata da bulaşarak devlet içten içe çürütülmeye başlandı. Bu durum devletin gücünü tedricen azaltarak dışarıda ve içeride zaafa uğrattı. Yüksek dereceli bazı memurlar arasında yaşanan şahsî çekişme kin haset ve garez zaman zaman devletin otorite ve gücünü zayıflatmak ve yok etmek pahasına da olsa sürdürülerek devletin düşmanlarına yardım edildi.

Böylece esasen devlete sadık ve temiz halk yükselme devrinde görülen basiretli ve ilerletici sevk ve idareden mahrum ilimden uzaklaştırılarak sanayi ve ticarette teknik kolaylıklardan habersiz bırakıldı.

Bu durum Tanzimat Fermanı’ndan çok önce Osmanlı sultanları tarafından fark edilerek çeşitli ıslahat hareketleri planlandı ve uygulandı. Yeniçeri Ocağının kaldırılması kılık kıyafetin düzenlenmesi eğitim müesseselerindeki ıslahatlar teknolojik gelişmeleri ülkeye sokma gayretleri bunlardan bazılarıdır. Ancak bu hareketlerin çoğunda düzeltilmek istenen asıl hususlar insan unsuru ve müesseselerin işleyişi ve teknolojiye ayak uydurmak şeklinde görülür. Sultan Abdülmecid Han da bu anlayışa sahip ıslahat hareketlerini devam ettirmek ve devleti Avrupa ile henüz dengede duran gücünden düşürmemek; bir de hakim güç hâline getirmek için azim ve gayret ile çalışan bir hükümdardı.

Avrupa milletleri ve bilhassa İngilizler; Osmanlı Devletinde yapılacak ıslahatın devletin temellerine nüfuz etmesini Osmanlı müesseselerinin yıkılarak Avrupaî bir idare tarzı altında devletin yapısına ters bir zihniyetin hakim olmasını azınlıkların istiklâli temin edilerek parçalanma ve yıkılışa yol açmasını arzu ediyorlardı. Bunu sağlamak için hususî teşkilâtlar kurarak bazı Osmanlı devlet adamlarını elde etmeye ıslahat gayretlerini kendi planlarına uygun şekle çevirmeye çalıştılar. Mason locaları dahil çeşitli isim ve şekiller altında yürütülen bu faaliyetler içerisinde Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu’nun hazırlandığı günlere gelindi.

Tanzimat-ı Hayriye de denilen bu fermanın hazırlayıcısı Mustafa Reşid Paşadır. Mustafa Reşid Paşa; daha önce Paris ve Londra elçiliklerinde bulunmuş batı kültürü hayranı millî meziyetler ve İslâm bilgilerinden önemli ölçüde uzak kalarak yetişmiş bir kişiydi. İstanbul’a dönüşünde İngiltere sefiri Lord Rading’in ısrarlı tavsiyeleri neticesinde sadrazamlığa getirilmişti. Lord Rading’in Osmanlı Devletini parçalamak için İngiltere’de kurulmuş olan “İskoç Mason Locası”nın önde gelen bir üyesi olduğu tarihî kayıtlarda mevcuttur.

Tanzimat Fermanı; 3 Kasım 1839 tarihinde Gülhane Bahçesinde yabancı devlet sefir ve konsolosları bütün saray erkânı ve devlet ricali ile büyük halk kalabalığı önünde bizzat Reşid Paşa tarafından okunup ilan edildi. Oldukça uzun bir metin olan bu ferman ihtiva ettiği fikirler itibariyle beş kısma ayrılabilir:

1. İlk kısımda; Osmanlı Devletinin kuruluşundan itibaren şeriatın kanunlarına uyulduğundan devletin kuvvetli hâle ve halkın müreffeh bir duruma vasıl oldukları belirtilmektedir.

2. İkinci kısımda; yüz elli yıldan beri türlü gaileler ve türlü sebeplerle dine ve kanunlara riayet edilmediğinden devletin zayıfladığına işaret edilmektedir.

3. Üçüncü kısımda; Allah’ın inayeti ve Peygamberin yardımları ile devletin iyi bir şekilde idaresini sağlamak gayesiyle yeni kanunların konulmasının gerekliliği belirtilmektedir.

4. Dördüncü kısımda; bu yeni kanunların dayanacağı prensipler belirtilmekte olup bunlar:

a) Müslüman ve Hıristiyan bütün tebaanın ırz namus can ve mal güvenliğinin temini;

b) Verginin düzenli bir usule göre ayarlanıp toplanması;

c) Askerliğin düzenli bir şekle sokulması.

5. Beşinci kısımda ise bu kanunların yapılması ve tatbiki için gereken tedbirlerden bahsedilmektedir.

Muhtevası uygulanışı ve neticeleri itibariyle Osmanlı tarihinde üzerinde en çok tartışılan konulardan biri olan bu Ferman hakkında yapılan çeşitli değerlendirme ve tenkitler şöyle sıralanabilir:

İlk üç bölüm Hatt-ı Hümâyûnun dördüncü bölümündeki yeniliklere Müslüman tebaanın reaksiyonunu azaltmak ve onların itimadını kazanmak için kaleme alınmıştır. Tanzimat Fermanı’nın en önemli kısmı dördüncü kısmıydı. Ferman’ın ilanından bir müddet sonra fermanda gerekli olduğu belirtilen tedbirlerin alınmasına başlandı.

Dördüncü bölümde sayılan prensiplerle evvelden beri Osmanlı idaresinde sanki bir kamu düzeni ve kanun bulunmadığı şeklinde bir hava verilmeye çalışılmıştır ve ferman bu düzensizliği ortadan kaldırıyor iddiası ile ortaya atılmıştır. Halbuki kanun ve nizam hakimiyeti devletin kuruluş yıllarından itibaren padişah dahil herkes tarafından en çok riayet edilen husustur. Osman Bey en yakın çocukluk arkadaşı beyliğinin ileri gelen kumandanı çok sevdiği Samsa Çavuş’un Leblebici Hisarı’nın gelirinin kendisine verilmesi talebini; “Karındaşım; kanunumuz harpsiz teslim olan hisarların düzenine gelirine dokunmayı men eder. Leblebici Hisarı kılıçla alınmadı!” diyerek kanun ve nizam ile devleti şahsî dostluğundan üstün tuttuğunu göstermiştir. Temeli böyle atılan devlette kanun ve nizam hep önde gelmiş keyfî idare gayesi güdülmemiştir. Ayrıca bir devlet içinde kanunları ihlâl eden bazı kimselerin bulunması yeni kanun yapmayı gerektirmez. İhmal edenlerin cezalandırılmasını gerektirir.

Bu fermandan sonra ferdî hakların korunması bakımından önemli olan yeni bir ceza kanunu yapıldı. Memur suçlarına ait yeni bir İdare Kanunu düzenlendi ve rüşvet için ağır cezalar kondu. Tanzimat'ın birinci ve ikinci yıllarında iltizam ve âşar toplama usulleri kaldırıldı. Âşar muhassıl-ı emvâl denilen maliye memurları vasıtasıyla toplanmaya başlandı. Hıristiyanların verdikleri cizye de patrikhaneler vasıtasıyla toplandı.

Mustafa Reşid Paşanın mühim bir gayesi de bu tedbirle ortaya çıkmaktadır. Vergi almak devletin vazifesidir. Müslümanların vergisini Şeyhülislâmlık makamı toplamadığı devlete verildiği hâlde Hıristiyanların vergilerini kiliseler toplamaktadır. Bu bir nevi muhtariyet işareti vermektir. Nitekim yüzlerce yıl sulh içinde Müslümanlarla beraber yaşayan Ermeniler bu tarihten sonra teşkilâtlanıp devlete yüz yıldan ziyade gaile olmuşlardır. Bütün devlet memurları maaşa bağlandı. Tanzimat'ın bânisi Reşid Paşa malî saha ile ilgili teferruatlı bir programa sahip olamadığından beklenilen netice elde edilemedi. Buradan da Reşid Paşanın asıl hedefinin sosyal bünye olduğu anlaşılmaktadır. Kısa bir süre sonra âşar ve cizyenin toplanmasında eski usule dönüldü. Vergi işleri için defterdarlıklar kuruldu. Vergilerin tespit ve tahsilinde belediye ve vilayet meclislerine bazı yetkiler verildi. İlk kâğıt para da bu dönemde çıkarıldı. Fakat karşılığı olmadığı için kısa süre sonra değerden düştü. 1846 Ticaret Kanunu çıkarıldı.

Yüzyıllardır askerlik nedir bilmeyen Hıristiyanlara askerlik mükellefiyeti yüklenemediğinden onların askere alınmalarından vazgeçildi. Böylece fermanın getirdiği askerlikte Hıristiyan-Müslüman eşitliği ilk darbeyi yedi.

Tanzimat Fermanı’nda doğrudan doğruya millî eğitimle ilgili bir kısım görülmez. Mustafa Reşid Paşa Hatt-ı Hümâyûnu okuduğu gün birçok kordiplomatik şahıslara ek olarak bazı Avrupa devletlerinin ileri gelenleri de hazır bulundu. Bunlardan İngiliz Prensinin diğer sefirlere nazaran Reşid Paşaya yakınlığı çok fazla idi. Çünkü Paşa İngiltere’de sefirken Prensle şahsî dostluk kurmuşlardı. Batı kültürünün hayranı olan Paşa’nın bu yakınlık karşısında birçok fikrî taahhütleri de olmuştur. Gülhane bahçesinde Paşa fermanı okurken hazır bulunan İngiliz Prensi Paşa’yı hararetle tebrik ederek; “Paşam siz İngiltere’deki sohbetlerimizde planlarınızı bana anlatırdınız. Ben ise Osmanlı cemiyetinde bu değişikliklerin değil yapılması sözünün bile edileceğine ihtimal vermezdim ama sizi kırmamak için de itiraz etmezdim. Fakat görüyorum ki hayallerinizi gerçekleştirdiniz. Beni yanılttınız sizi tebrik ederim!” demekten kendini alamamıştır. Halbuki Osmanlı cemiyetinin bu şekilde bozulmasını dejenere edilmesini Reşid Paşaya İngilizler empoze etmişlerdi.

Osmanlı Devletine dostluk elini bugüne kadar uzatmamış İngiltere iki sene sonra 1841’de Mısır’daki Mehmed Ali Paşa gailesinde Osmanlı Devletini donanması ile desteklemiş fakat öbür taraftan da Mısır’ı Osmanlılar üzerine kışkırtmıştır. Arkadan Kırım Harbi'nde de bu sahte dostluğunu Osmanlı Donanmasını Karadeniz’de Sinop baskınında Ruslara imha ettirerek devam ettirmiştir. Adım adım ilerleyen bu durum Devletin çökmesine kadar sürmüştür.

Millî eğitim sahasındaki yenilikler Sultan İkinci Mahmud zamanında başlatılmıştı. Bu dönemde ise Sultan Abdülmecid Hanın emriyle yeni mekteplerin açılması ve sıbyan mekteplerinin çoğaltılmasına çalışıldı. Millî eğitim işlerinin yürütülmesi ve kontrolünü takip etmek maksadıyla “Meclis-i Dâimî Maârif-i Umûmiye” kuruldu. 1846’da temeli atılan Dârülfünûn’un bitirilişine kadar burada okutulacak dersler için eserler hazırlamak üzere 1851’de “Encümen-i Dâniş” adı ile ilk Osmanlı İlimler Akademisi kuruldu. Bu meclisin üyeleri olan Fuad Paşa ile Ahmed Cevdet Paşa'nın müştereken hazırladıkları Kavâid-i Osmâniye adlı kitap bu Encümen tarafından kabul edilen ilk eserdir.

İdarî teşkilâtta da bazı yenilikler yapıldı. Memleketin eyaletlere bölünmesine devam edildi. Eyaletler sancaklara sancaklar kazalara ve kazalar da köyleri ihtiva eden nahiyelere ayrıldı. Her eyaletin başında müşir rütbesinde birer vali sancaklarda birer paşa bulunmakta kazaların birçoğu ise muhassıllar tarafından idare olunmakta idi. Her valinin yanında bölge kuvvetlerine komuta edecek bir muhafız ile malî işlere bakacak bir defterdar verildi. Bazı eyalet ve sancaklarda mahallî meclisler kuruldu. Bu meclislerde Müslüman ve Hıristiyan ahali nüfusları nispetinde temsil edildi.

Tanzimat Osmanlı Devletinde Sultan Üçüncü Ahmed’den itibaren başlamış olan ıslahat hareketleri içinde bir merhale teşkil eder. Fakat bu merhale kendilerinden öncekilere nispetle çok farklı bir özellik taşır. O zamana kadar daha ziyade askerî sahada ıslahat yapılırken bu dönemde devletin başına gelen gailelerin sebepleri Osmanlı cemiyetinin düzeninde görülmüş ve bu düzenin temellerinin ıslahı düşünülmüştür. Bunun için Tanzimat Fermanı bir nevi vatandaş hakları beyannamesi olarak ortaya çıkmıştır. Fakat bu beyanname bir halk hareketi neticesinde halktan gelmeyip yukarıdan aşağıya yani idare edenlerden gelmiştir. Bu husus Tanzimat'ın zayıf taraflarından birini teşkil eder. Bunun içindir ki halk tarafından kolaylıkla benimsenmemiştir. Bu da alınan tedbirlerin dış baskılarla emr-i vâki olduğunun en açık delilidir.

Osmanlı Devletinde vuku bulan bu liberal hareket Rusya ve Avusturya tarafından hoş karşılanmadı. İngiltere ve Fransa ise müspet karşıladılar. Ancak her devlet kendi menfaatleri doğrultusunda siyasî ve iktisadî çıkarları için Ferman’dan faydalanma yolunu tuttular. Osmanlı devlet otoritesinde bir gedik açılmıştı. Çünkü insan hak ve hürriyetleri başka azınlıkların devlet idaresine karıştırılması başkadır. Osmanlı Devletinin kuruluşundan beri azınlıkların hak ve hürriyetleri zaten vardı. Tanzimat ile onlar da devlet idaresine karıştırıldı. Kolayca dış düşmanların güdümüne girdiler. Böylece Haçlı Avrupa’nın arzusu doğrultusunda devlet kademe kademe çökmeye yüz tuttu. Rusya Ortodoks İngiltere Protestan Fransa Katolik tebaalar için müdahalede bulunup Tanzimat'ın yeter derecede gelişmediğini ileri sürerek akıl hocalığı yapmaya kalktılar. Tanzimat'a açıktan muhalifliğini ilan eden Avusturya başvekili Metternich Avrupa usullerinin Türkiye’yi zayıf düşüreceğini ileri sürerek Türklerin eski rejime bağlı kalmaları gerektiğini bildirmişti. Başlangıçta Osmanlı hükümetinin kendi isteğiyle başlatmış olduğu bu düzen yabancı devletlerin artan müdahaleleri yüzünden onların istek ve ısrarıyla yapılan ve yürütülen bir hareket hâlini aldı.

Tanzimat Osmanlı Devletinin kendi içinde de bir düşmanlığın meydana gelmesine sebep oldu. Bilhassa Devlette hep hakim ve asıl unsur olan Müslümanların gayrimüslimlerle eşit sayılması Müslüman camiada hoşnutsuzlukla karşılandı.

Fermanın okunmasında hazır bulunan halkın dağılırken fikrini; “Bundan sonra gâvura gâvur diyemeyeceksiniz!” şeklinde belirtmesi duyulan tepkinin en meşhur ifadesi olmuştur. Hıristiyan zümrelerden en çok imtiyaza sahip olan Rumlar imtiyazlarının azalacağı endişesiyle memnun kalmadılar. Diğer Hıristiyan tebaa da Tanzimat'ın gelişmesi sırasında Gülhane Hattı’nın tebaa eşitliğini belirten prensiplerinin gereği gibi yürütülmediğini ileri sürerek yeni haklar istemeğe kalktılar. Ayrıca refah ve huzur içinde olmalarına rağmen siyasî haklara kavuşmak için yabancı devletlere başvurmaktan çekinmediler. Halbuki Gülhane Hatt-ı Hümâyûnuna göre şikâyetlerini Bâbıâli’ye yapmaları lâzımdı.

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 18:46