Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07.10.2013, 21:25   #1 (permalink)
Perii
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Atlar üzerine bilmediklerimiz

Atlar üzerine bilmediklerimiz

Köpeklerle birlikte en sadık dostlarımızın atlar olduğunu biliyor muydunuz?

Evcil atlar, sahiplerini hiçbir zaman terk etmezler. 25 'ten fazla türü olan bu sadık dostlarımız hiç yorulmadan bizi kilometrelerce uzağa taşıyabilirler. Atlar, tarih boyunca insana en çok yardımcı olmuş hayvanlardır. Bugün sokaklarda binlerce araba ve bu arabalar için yapılmış yol var. Oysa, bu arabalar ancak son yüzyılda insanlara hizmet etmeye başlamışlardır. Sizin dedenizin dedesinin doğduğu yıllarda hiç kimse araba diye bir şeyin varlığını bilmiyordu. O tarihte ulaşım ve taşıma işleri hayvanlar, özellikle de atlar sayesinde yapılıyordu.

Atların yaşının kesici dişlerinin aşınıp yıpranmasına göre anlaşıldığını biliyor muydunuz?

Atların yediği ot, kumlu ve tozlu olduğu için dişleri zamanla aşınır. Ancak atların dişlerini çok uzundur. Bu dişler çene kemiğinin çok derinlerine kadar gömülen uzun şeritler halindedir. Yani dişlerin kök kısmı bizimkilere göre çok daha derinlerdedir. Diş aşındıkça kemiğin içindeki bölüm dışarı çıkar. Hatta yaşlı atlarda dişlerin kökü diş etinin yüzeyine gelir. Her bir diş, yemek yeme kabiliyetini yitirmeden 2.5-5 cm aşınabilir. İşte biz de bu aşınmanın miktarına göre atların yaşını tahmin edebiliriz. Atların böyle bir özelliği olmadığını düşünsenize! Bu hayvanlar kısa sürede dişlerini kaybedip açlıktan ölürlerdi. Gerçi biz bir biçimde onlara takma diş yapmanın da bir yolunu bulurduk elbet!

Atların tüylerinin vücut ısılarını ayarlamak için uzayıp kısaldığını biliyor muydunuz?

Atın tüylerinin çok önemli bir özelliği vardır. Atların tüyleri, vücut ısılarının ayarlanması için termostat, yani ısı ayarlayıcısı görevi görür. Vücutları her zaman 38 derece sıcaklıkta olmalıdır. Bu ısının korunması için soğuk kış günlerinde atın tüyleri uzar, sıcak mevsimlerde ise dökülür ve vücut ısısının sabit kalmasını sağlar.

Atlar ayakta uyurlar! Peki nasıl olur da uyurken yere hiç düşmezler, biliyor musunuz?

Atlar çoğunlukla ayakta uyurlar. Sürüden biri uyanık olur etrafı gözetler. Uyusalar da atlar düşmezler çünkü bacak kemiklerinin kilitlenebilme özelliği vardır. Bu özellik sayesinde atlar hem ayakta uyuyabilir hem de çok ağır yükleri taşıyabilirler. Oysa insanlar, oturdukları yerde uyuya kaldıkları zaman bile başlarının yana düşmesini engelleyemezler. Atların bacakları yalnız ağır yükleri taşıyabilmeleri için değil, aynı zamanda da hızlı koşabilmeleri için de özeldir. Atlarda, diğer hayvanlarda olduğu gibi köprücük kemiği yoktur. Bu da onların daha büyük adım atabilmelerini sağlar. Ayrıca atların bacaklarında hızlandıkça harcadıkları kuvveti düşüren buna karşın hareket edebilme yeteneklerini artıran bir kemik-kas mekanizması vardır. Bu mekanizmanın çalışmasını otomobillerdeki vites sistemine benzetebiliriz. Hızlanan bir arabanın vitesini büyütmesi gibi atlar da hızlandıkça adeta vites büyütürler. İtme için harcanan güç azaltılırken, hareket yeteneği artar.

Atlarda sürü yaşamı

Yetişkin atların sürüden ayrılmamalarına karşı, genç atlar zaman zaman sürüden uzaklaşabilir. Kısraklar ve taylar başka aygırların sürülerine katılabilir. Aygır olan Taylar kendi kısraklarını bulurlar. Kendi kısraklarını bulmadan önce başka aygır taylarla küçük gruplar oluştururlar.
Küçük sürüler, birbirleriyle belli bir mesafeyi korurlar ancak bazı durumlarda örneğin suya giderken diğer sürülerle birleşirler. Güvenli bir yer bulduklarında, sürü içinde sosyal yakınlaşmalar oluşur. Kendi cinslerinden olan diğer atlarla birlikte olmaktan hoşlanırlar ve oyun oynayarak zaman geçirirler. Bu oyunlar aynı zamanda genç atların becerilerini geliştirmelerinde ve yaşamı tanımalarında eğitim rolü görür.
Sürü liderliği konusunda araştırmacılar arasında değişik görüşler vardır. Bazı bilimciler sadece aygırların liderliğine değinmekte, diğer görüş de anne olan kısrakların dominant olduğu yolundadır. Bir grup evcil at incelendiğinde, çoğunlukla atların işbirliği içinde olduğu ve bundan sürünün her ferdinin yararlandığı gözlemlenmiştir.


Türklerde Atla bütünleşme

Eski Türklerde görülen “atla bütünleşme", Osmanlı Türklerinde de sürmüştür. At, Osmanlı Türklerinde onur, saygı ve sevgi unsuru olarak kabul edilen bir yoldaş olmuştur. Bunlarla başarıdan başarıya koşmuşlar; üç kıta üzerinde egemenliklerini sürdürmüşlerdir.

Anadolu Selçuklularında 100 bin süvariden oluşan bir ordu bulunuyordu. Osmanlı imparatorluğunda ise, 16 ncı yüzyılda bu sayı 250 bine yaklaştı. Edirne, Filibe, Selanik, Amasya, Yozgat, Merzifon, Eskişehir (Çifteler Çiftiği), Malatya (Sultan suyu), Veziriye, Adana (Çukurova)'daki hayvan ocaklarında, at yetiştiriciliği ve ırk düzenleme için sürekli çalışmalar yapılıyordu. Ancak, Osmanlı İmparatorluğunun gerileme ve özellikle çöküş döneminde at yetiştiriciliği ve ırk düzenlenme çalışmaları öneminì tamamen yitirmiş, sürekli savaşlar nedeniyle ülke atçılığı adeta çökmüştür. Yaşama sevincini atıyla paylaşan, onunla mutlu olan ve hattâ onunla birlikte gömülen Türk'ün kalbinde at, ağıtlarında, edebiyatında. türkülerinde, atasözlerinde benzersiz bir yer tutmuştur.

Osmanlıların genişleme döneminde, Giritlilerin bir sözü çok yaygındı: "Adaya önce Türk'ün atı, sonra kendisi ayak basacak." Gerçekten de öyle olmuştur. Aşık Paşa tarihinde, Osmanlı Padişahlarından Orhan Beyin, atlarını nalbanta kendisinin götürdüğü anlatılır. Bu hareket, Türklerde, en büyüğünden en küçüğüne kadar, ata gösterilen ilgi ve sevgiyi yansıtır. Öyle ki, at sahiplerinden atlar için vergi alınmazdı. Emrullah Efendi "'Memalik-i şahane"de, at vergisi asla vaz'edilmediği cihetle, bizde at vergisinden bahse mahal yoktur.” demektedir.

Osmanlıda at kültürü

Osmanlı Türklerinde atlar, görevlerine göre şöyle adlandırılırdı: önemli haber götüren süvarilerin bindikleri dayanıklı "Ilgar atı", posta süvarilerinin bindiği "Menzil atı", akıncı ve süvarilerin bindikleri "Cenk atı", yarışlara katılan "Koşu atı", süvarilerin yedeklerinde bulundurdukları "Yedek atı", yük taşıyan "Semer atı", damızlık olarak yararlanılan "Aşı atı", törenlerde komutan ve subayların bindikleri "Alay atı", arabalara koşulan "Araba atı" ve avlarda kullanılan "Av atı."
Osmanlılarda, eğer, murassa ve sorguçlu başlıklar, altın ve gümüş üzengiler, gemler, at koşum takımları, saray arabalarının koşum takımları birer sanat eseri gibi ele alınırdı. Abdülhamit dönemine gelene değin, sarayda görev verilen ve korumaya alınan ünlü idmancılar, Padişahın beğenisini kazanmak amacıyla özel çaba, insani yetenek ve beceri sergilerlerdi.
Osmanlı Padişahları dönemin koşulları gereği olarak çok iyi birer biniciydiler. Ayrıca, üstün at sevgisi ve ilgisi nedeniyle, ülkede at yetiştiriciliğinin gelişmesinde öncülük ederlerdi. Tarihi kitapların hemen hepsinde, Padişahların ata binmiş temsili resimleri ya da minyatürleri yer almaktadır. Hatta sevdikleri ve çok ilgi duydukları atlara bizzat kendilerinin ad verdikleri kayıtlarda yer almaktadır.
Savaşlara girmiş ünlü saray atlarının adları belgelerde sık sık geçer. Sultan II. Selim'in "Kul", Sultan I. Beyazıtın, "Muşaşaa", Yavuz Sultan Selim'in "Karabulut", Sultan II. Osmanın "Sisli Kurt", Sultan IV. Murat'ın "Kapıağasıdoru", "Arslandoru", "Kayışoğludoru" ve "Saçlıdoru" adlı atları çok ünlüdür. Sultan II. Mahmut'un ata binme isteğinin tutku halinde olduğu, Sultan II. Abdülhamitin, çok iyi ata bindiği saray günlüklerinde yazılıdır. Ayrıca Abdülhamit döneminde bile, saray has ahırında 549 at bulunuyordu.

Sultan Abdülaziz dönemi sonrasında ülkedeki at kalitesi değerini gittikçe yitirirken, tersine olarak at yarışları da daha düzenlilik kazanmıştır. Ancak, ilk düzenli at yarışları 19. yüzyılın son yıllarında belirginleşir. Sultan Abdülaziz döneminde Kağıthane'de, "Kağıthane Yarışları" adı altında bir süre at yarışları düzenlenmiştir. Bunlar bir tür ilkel yarışçılık düzenlemeleri olmuştur. Zira pist gelişigüzel düzenlenmiş bir güzergah biçimindedir.
Sonraki yıllarda ünlü mirasyedilerden Veliefendizadenin, bugün Veli Efendi Tesislerinin bulunduğu yerde, birkaç arkadaşı ile birlikte sistemsiz olarak düz bir toprak üzerinde at yarışları yaptırdıkları görülür. Bu yarışlara ilgi duyanların sayısı 15-20 kadardı. Öte yandan yine aynı yıllarda Manisa'da Bekir Ağa'nın bireysel çabalarıyla, düzensiz bazı yarışlar yapılmıştır. Modern anlayışa yakın türde ilk at yarışları, Sultan I. Abdülhamit döneminde İzmir'de görülür. Bunlar, Sait Akson'un, "Yarışçılık Anıları" adlı kitabında belirttiği üzere, İngiliz Mr. Patterson'un İzmir'de bazı arkadaşlarıyla kurduğu "Smyrna Races Clup" adlı kulüp tarafından düzenlenmiş yarışlardır. Bu yarışların düzenlenmesinde Evliyâzade Refik Bey'in önemli katkıları olmuştur.

At ve insanın ortak tarihi

Bir köpek , insanın en iyi arkadaşı olabilir; ama tarih atlar tarafından yazılmıştır. Bu bir abartı mı ? Belki, biraz... Yaklaşık 5000 yıl önce, insanların atları ilk evcilleştirdiği zamandan beri , zeki ve güçlü at ; insan kültürünün şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Sadece daha hızlı iletişim ve yolculuk olanağı sağlamakla kalmamış, aynı zamanda askeri muharebelerde kesin müttefikliğini kanıtlamıştır. Öyle ki süvari birlikleri her zaman piyadelere göre daha karşı konulmaz olmuştur.
At, uzun yıllar çok etkili bir silah olmuştur. Öyle ki ; Mısır'dan Meksika'ya kadar olan imparatorluklar, beraberlerinde yeni fikirler , teknolojiler ve kültürel deneyimler getiren atlı birliklerin saldırıları ile çökmüştür. 18. yüzyıl tarihçisi John Moore; "insan, her nerede barbarlığının ayak izlerini bırakmışsa, onların yanında atın nal izlerini buluruz" demektedir.
Tarihçiler buna katılmasa da , ilk evcil atlar ; öncelikle yemek, binmek, araba çekmek için ya da tümü için kullanılmıştır. Fakat katıldıkları bir konu , yaklaşık 3000 yıl önce atın, birçok eski uygarlığın ayrılmaz bir parçası haline geldiğidir. Gerçekten de atların savaşlarda kullanılmaları nedeniyle ağır kanlı eşekler, daha az itibardan keyif alırken, atlar süratle güç ve prestijle birlik olmuştur.
Atların sürati Persleri o kadar etkilemiştir ki, bu hayvanları iletişim aracı olarak da kullanmışlardır. MÖ. 5. yüzyılda Persli memurlar, kısa mesafeler gittikten sonra, ellerindeki mesajları dinlenmiş olan binicilere vererek talimatları daha uzak kolonilere ulaştırabilen atlı kuryeler kullanmışlardır. Biniciler; kar, yağmur, sıcak ve karanlık gibi zor koşullardan etkilenmemeleri yönünde eğitilerek, onların değerli kargo ve ulaklarını zamanında iletmelerini sağlamışlardır. Asırlar sonra, 1800'lerde Amerikan Pony Expresi aynı yöntemi getirmiştir. Bu biniciler de, yeni kıtanın etrafında mesajlar ileterek hep beraber Amerika'nın tarihine katkıda bulundular.
İnsanlık tarihinde beklide en büyük katkıyı yapmış olanlar, mütevazı işçi atlardır. Ağır yükleri her gün çekmek için yetiştirilen işçi atlar, çiftçiliğin ve sanayinin çalışmasını değiştirmişlerdir. Mallar hızla uzun mesafelere taşınarak, ticaret gelişmiş ve dış dünyayla küçük bağlantıları olabilen köyler zenginleşmiştir. Benzer şekilde, kereste ve taşlar, şehir ve kasabalara taşınabilmiş, hammadde arzının tersanelere, marangozlara ve inşaatçılara doğru hızla akışı sağlanmıştır. Yük arabalarının ve trenlerin, zamanın eğitilmiş bir takım çekici atın bir defada, birkaç lokomotifin çektiği kadar yükü çekebildiklerini hayal etmek zordur.
Zaten, İngiliz mühendis James Watt tarafından kullanılmış olan Beygir Gücü değimi bir makinenin yapabileceği işi ölçmek için kullanılmış ve bu da bu hayvan takımının ne kadar saygı kazandığını göstermiştir. Hala, modern makineler için bir benzer terim geliştirilememiştir. Watt, işçi atlarla yaptığı dikkatli deneylerden sonra, 1 beygir gücündeki bir makinenin 1 günde bir ata göre yaklaşık %50 daha fazla ağırlık çektiğini kanıtlamıştır. Fakat , yarış arabası sahiplerinin de kabul edeceği gibi Gerçek bir atın kişiliğinin ve tarihi öneminin yanında, hiçbir yüksek beygirli güçlü motorun sözü edilemez.

Perii isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla