Tekil Mesaj gösterimi
Alt 01.02.2014, 21:01   #42 (permalink)
Asi Ruh
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Pskilojide Kavramlar

Efendi-Köle Diyalektiği


Hegel tarafından güç ilişkilerini analiz için ortaya atılan efendi-köle diyalektiği psikolojide (Mead Wallon Zazzo Lacan vb.) kimliğin oluşumu konusunda aynayla ve diğer insanlarla ilişkinin önemini vurgulamak için kullanılmaktadır. Aynayla ilişki çocukluk yıllarında çocuğun aynada yansıyan görüntüsüyle daha sonraki yıllarda ise diğer insanların bireye ilişkin değerlendirmelerinde yansıyan görüntüyle ilişki biçimini almaktadır.

Bilincin oluşumunda kendini bir obje olarak ele alma kapasitesi önemli bir noktadır. Genetik bir perspektifte Wallon'un (1959) işaret ettiği üzere benlik bilincinin oluşumunda ben-diğeri ilişkisi önem taşımakta ve bu ilişki ben ve diğeri arası farklılaşma sürecinde katedilen gelişim evrelerine göre değişmektedir.

Wallon'dan sonra Lacan ayna aşamasını (miror stage) 'kimlik arayışını oluşturan' en önemli an olarak nitelemiştir; O'na göre çocuk aynadaki görüntüsünü çoğu kez bir tür hayranlıkla ve zevkle seyretmektedir; bu görüntü "ben'in (Je I) diğeriyle Özdeşleşmenin diyalektiğinde objeleşmeden önce temel bir biçime girdiği sembolik bir matristir". Çocuk bu biçim vasıtasıyla bireyselliğini ve bedensel birliğini keşfeder ve yavaş yavaş kendini tanımayı ve dolayısıyla özdeşleşmeyi öğrenir.

Ayna aşaması çocuğun psişik gelişiminde önemli bir evredir. 'Ben' (ego) imajiner temsil değerini diğeri sayesinde ve diğerinin bakışında bulur. Ayna aşaması bu diyalektiği başlatan süreçtir. Çocuğun görüntüsel imgesiyle özdeşleşmesi diğerinin (Anne) bunu tanımasıyla/kabulüyle desteklendiği ölçüde mümkündür; çocuk kendi öz imgesindediğeri onu böyle tanıdığı için kendini tanır yani diğerinin gözünde bu imgenin kendine ait olduğunun tasdikini bulur.

Ayna aşamasında gerçekleşen bu temel özdeşleşme Hegel'in bilincin diyalektiği kavramına gönderir. Bu düşüncelerin kaynağı Kojev'in ve daha sonra Lacan'ın vurguladığı üzere Hegel'e kadar uzanmaktadır.

Söz konusu diyalektiği ve yorumunu Kojev'den aktaralım: Hegel Efendi ve Köle Diyalektiği adlı eserinde karşılıklı tanımanın bütünsel bir analizini yapar. Başlangıçta insanancak yaşayan hayvan statüsünde insandır. Bu haliyle ancak bir ihtiyaç varlığıdır. Kimliğim kazanması için arzunun varlığı yani arzulayan bilinç ya da kendilik/benlik bilinci haline gelmesi gerekir.

Yaşayan hayvan kendilik bilincine ulaşmak için yaşayan hayvan olarak diğerini yok etme mecburiyetindedir zira kendilik bilincinin ortaya çıkışı diğerinde kendini tanıyabilmeyi gerektirir. Fakat tersine bunu yapabilmesi için diğerinin de onda (kendilik bilinci) kendini tanıyabilmesi gerekir... Zorunlu olarak birinin diğerinde arzulayan bir başka bilinç bulması gereklidir.

Burada kaçınılmaz olarak ölümüne bir mücadele başlar ve bu kavgada her biri diğerinde arzulayan bir bilinç bulabilmek için yaşayan hayvan olarak diğerini yok etmeyi arzular. Kojev'in (1991) yorumuyla "insanın gerçekten insan olması için hayvandan özsel olarak ayrılması için onda insani Arzunun hayvani Arzuyu yenmesi gereklidir. Oysa her Arzu bir delerin arzusudur. Hayvanın bütün arzuları son çözümlemede onun hayatını koruma isteğinin sonuçlarıdır.

O halde insani arzu bu korunma Arzusunu yenmek durumundadır. Başka bir deyişle insan hayvani yaşamını insani Arzusunun sonucu olarak tehlikeye atarsa insan olarak 'kendini ortaya koyar'. Bu tehlikede ve bu tehlike aracılığıyladır ki insan gerçekliği gerçeklik olarak kendini yaratır ve açımlar".

Bu ölüm savaşının bir tek çıkış noktası vardır: Madem ki taraflardan biri boyun eğmek zorundadır öyleyse işi prestij savaşına döndürmek gerekir. Bir diğer deyişle ölüm savaşı bir kölelik ilişkisini kurmaktan başka bir uç noktaya sahip değildir.

Savaşanlardan biri yaşayan hayvan olarak ölümden çekindiğini ve kendilik bilinci olarak tanınmaktan vazgeçtiğini diğerine göstererek savaşı bırakır. Efendi bu şekilde köle tarafından tanınır ve onun tarafından tanındığını kendi kendine bilir. Bu andan itibaren süreç kölece bilincin diyalektiğine girerek tersine döner.

Efendinin köle tarafından tanınması tek yönlüdür. Bu nedenle etkisizdir. Efendi köle tarafından kendilik bilinci olarak tanınmıştır ama kölede kendilik bilinci olarak hiç bulunmaz. Yani Efendi kendilik bilinci olmayan bir bilinç tarafından kendilik bilinci olarak tanınmıştır. Benzer fakat tersine nedenlerden ötürü köle Efendi'de kendini tanımaz.

Oysa bilinç olarak köle de tanınmak ister; korku O'nu bundan vazgeçirir ama otantik bir kendilik bilinci olma isteği yok olmaz; demek ki köle kendisinde-kendisi için bir bilinçtir yani gelişmesi sahte bilinç aşamasında durmuş bir bilinçtir. Bu kendinde kendi için bilinç bu kendinde kendisi içini objektif olarak kendisi için konumlamamıştır ve bu kendinde kendisi içini sübjektif olarak kendinde ortaya koymamıştır.

Köle için tanınma hizmet etmesiyle gerçekleşir. Gerçekten de Efendi'nin arzusu arzulayan bilinç olarak değil kölece bilinç olarak tanınan bir bilinç vasıtasıyla tatmin olur. Bu nedenle Efendi'nin arzusu kölenin bilincine yabancılaşmıştır. Sadece köle Efendi tarafından arzulanan objeye insani bir biçim verebilir. Bu böyleyse köle objektifliğe sübjektif bir anlam verir ve dolayısıyla aynı zamanda kendi öz sübjektifliğine objektif bir anlam verir. Bu koşullarda kendisi için kendinde ve kendinde kendisi İçin haline gelir. Oysa bizzat buradan otantik olarak kendilik bilincine ulaşır.


Sonuç olarak her biri diğeri ona karşıt bilinç olarak var olduğu için kendilik bilinci olarak vardır. Birey ancak diğerinin vasıtasıyla kendilik bilinci olarak kendini tanır. Ancakkendilik bilinci olarak var olmak için arzulayan bilinç olarak diğerini inkâr etmek gerekir. Arzulayan öznenin bilinçlenmesi tanınmak isteyen bir başka arzulayan bilince karşı olduğu ölçüde anlam taşır.

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla