Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21.11.2012, 21:28   #38 (permalink)
Jaqen
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Felsefi Terimler



BİLİNEMEZCİLİK

(Os. Lâedriye Lâirfâniye Lâyûrefîye; Fr. Agnosticisme Al. Agnosticismus İng. Agnosticism İt. Agnosticismo)
Nesnelerin kendiliklerinin hiç bir zaman bilinemeyeceğini ilerisüren felsefe akımı. Bilinemezcilik terimi ilkin İngiliz düşünürü Huxley tarafından Yunanca bilinemez anlamını veren agnôstos sözcüğünden türetilerek kendi öğretisini adlandırmak için kullanılmıştır ve pek yenidir. Terim daha sonra geriye ***ürülerek bütün bilinemezci öğretileri kapsamıştır. Bilinemezcilik tarihsel olarak bilimin denetinden yoksun insan düşüncesinin düştüğü büyük yanılgılara bir tepki olarak belirmiştir. Bu tepkiyi ilkin antikçağ Yunan bilgicileri göstermişlerdir duyumcu olan bu sofistlere göre bilgi duyuların sonucudur duyularımızla elde ettiğimizin dışında başkaca hiç bir bilgiye erişemeyiz. Her kişinin duyusu kendine göre olduğundan her kişinin bilgisi de zorunlu olarak kendine göre olacaktır herkes için geçerli bir bilgi olamaz. İnsan kendisi için bilinebilecek tek şeyle kendisiyle yetinmelidir. Antikçağ Yunanlıları tarihsel koşulları içinde bu tepkiyi göstermekte haklıydılar. Ne var ki bilinemezcilik akımı Kant'dan Auguste Comte'dan Spencer'den William James'den geçerek yüzyılımızın ilginç düşünürleri Sartre'lara ve Camus'lere kadar sürüpgelmiş bulunmaktadır. Kant'a göre ancak görünen bilinebilir öz bilinemez: "Bizler sırlarla dolu bir evrende bir rüyanın rüyasını görmekteyiz. Gerçekte bildiğimiz hiç bir şey yoktur. Bildiğimizi sandığımız şey sadece olaylardır. O olaylar ki bilmediğimiz bir objeyle asla bilemeyeceğimiz bir süjenin birbirlerine olan ilişkisinden doğmuştur". Amerikalı pragmacı William Jamese göre "İnsanın evrendeki durumu bir kedinin kitaplıktaki durumu gibidir. Görür ve işitir ama hiç bir zaman anlayamaz". Pozitivist Auguste Comte'a göre "Nesneler üstü metafizik kadar nesnelerin kendisi fizik de bilinemez. Bilim bu iki bilinemez alanın ortasında sadece duyularımızla algıladığımız deney ve gözlemlerin konusu olan olgularla uğraşabilir". Akıma adını koymuş olan on dokuzuncu yüzyıl İngiliz düşünürü Huxley de aynı kanıdadır. Yirminci yüzyılın Fransız düşünürü Camus'ye göre de "Evren uyumsuzdur ve bilinemez. İşte ağaç sertliğini duyuyoruz. Bu kadarla yetinmek zorundayız. Bilim giderek bize elektronların bir çekirdek çevresinde toplandıkları görünmez bir gezegenler takımından söz edecektir. Bu bir varsayımdır. Böylece dönüp dolaşıp şiirin alanına geldiğimizi ve hiç bir şeyi bilemeyeceğimizi anlarız". Bütün bu yanlış düşünceler çağdaş diyalektiği bilmemenin ya da bilmez görünmenin sonucudur. Metafizik bilinemezcilik haklıdır çünkü metafizik birtakım gerçekdışı tasarımlarla uğraşır gerçek olmayan şey yok demektir ve yok olan şey de elbette bilinemez. Oysa bilimci olduklarını iddia eden bütün bilinemezcilik'ler bilimdışıdırlar çünkü bilimin konusu olan nesnelerin kendilikleriyle bilimin amacı olan bilinebilirliği yadsımaktadırlar. Bu bilinemezcilik'lere çağdaş diyalektikten çok önce Alman düşünürü idealist Hegel gereken karşılığı vermiştir: "Bir nesnenin bütün niteliklerini biliyorsanız nesnenin kendiliği (Fr. Chose en soi Al. Ding an Sich Os. Bizâtihi şey)'ni de biliyorsunuz demektir. Geriye bu nesnenin sizin dışınızda vorolmasından başka hiç bir şey kalmamaktadır. Duyularınız size bu gerçeği de öğrettiği zaman Kant'ın o ünlü bilinmez'inin geri kalan yanını da kavramış olursunuz". Bununla beraber Kant yaşamının son yıllarında "inana yer bırakmak için bilgiyi sınırlandırmak" istediğini itiraf etmiştir. Gerçekten de bilinemezcilik her zaman Tanrıbilimden ve dolayısıyla egemen sınıflardan yana olmuştur. Çünkü nesnel gerçekliğin bilinemeyeceğini söylemek insanları inana çağırmak demektir. Ünlü bir diyalektikçi şöyle der: "Böylesine görüşlerin niçin ilerisürüldüğü sorulabilir. Çünkü bilgi ışık saçar ışıksa herkesi hoşnut etmez. Karanlık çıkarlar ancak karanlıklarda elde edilir. Bilgiyle aydınlanan insan daha önce göremediği ve yapamadığı birçok şeyi görebilir ve yapabilir. Buysa karanlık saçan sömürücülerin ölesiye korktukları bir şeydir". Bilinemezcilik biçimle özü ayrıştırmaktan ve görünüşten gerçeğe geçememekten doğmuştur. Antikçağ Yunan felsefesinde şüphecilik biçiminde belirmiş olan bilinemezcilik giderek bilimi yadsımaya varmış ve bilmeye uğraşmaktansa bilinemez saymanın kolaylığı ve rahatlığı içinde hızla yayılmıştır. Şüpheciler ya şüphe ettikleri için bilinemez sayıyorlar ya da bilinemez saydıkları için şüphe ediyorlardı. Onlar için bu bir yöntemdi doğa bilimlerinden yararlanamayan düşünsel felsefenin aşırı tasarımlarına bir tepki olarak ilerisürülmüştü. Ama XVIII. XIX. ve XX. yüzyıl bilinemezcilerinin böyle bir durumda bulunmadıkları gibi böylesine tepkileri de gereksemedikleri kesindir. Ünlü bir diyalektikçinin dediği gibi "kauçuk yapıyoruz demek ki kauçuğun ne olduğunu biliyoruz". Engels Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm adlı yapıtında şöyle der: "Kavranamaz nesneler bilimin dev adımlarıyla ilerlemesi sırasında kavrandılar çözümlendiler üstelik yeniden üretildiler. Üretebildiğimiz şeyin bilinemez olduğunu elbette düşünemeyiz. Bugün de bilmediklerimiz vardır ama bugün bilmediklerimizi yarın bileceğimizden şüphe etmeye hiç bir neden yoktur".



Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla