Tekil Mesaj gösterimi
Alt 03.04.2015, 17:13   #1 (permalink)
Ada
Siyahı da Gökkuşağından Dışlamadılar mı?

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
yeni Kendini Unutan Kadın

Kendini Unutan Kadın

Oksijen maskesini önce kendinize sonra çocuğunuza takın” der ya hani uçaklardaki acil durum kartonları; hani kimse okumaz ya onları; yine de çocuğu olmuş kadınlar için önemli bir mesaj içerirler… Bu yüzdendir ki anne çocuk yazarları için zaman zaman kullanılması kaçınılmaz bir analog olarak yerini almıştır literatürde… Neden derseniz, insan en kolay çocuğu olduktan sonra unutabilir oksijen maskesini kendine takmayı, kendine biraz vakit ayırmayı, biraz enerji depolamaya ihtiyacı olduğunu… Unutabilir. Çünkü çocuk için annesi ne kadar verseniz dahasını isteyeceği bir kaynaktır. Çocuklar annelere doymazlar. Anneler de çocuklarını mutlu etmek için kendilerini paspas ederler. Lakin burada bir kısır döngü başlar…

**

Anne olma ekseninde kendi olmayı unutan kadın, iyi bir anne olamaz pek. Arada bir kesintisiz uykular uyumazsa, bazen anne değil de eş olduğunu hatırlamazsa, zaman zaman da kimsenin hiçbir şeyi olmamanın da ne kadar rahat olduğunu deneyimlemezse, kuruyup kalabilir kadın… Rolleri tarafından sarmalanan gündeliğin içinde özünü unutabilir. Sanırım. Bana öyle oluyor en azından.

**

Herkeste başka başkadır etkileri mutlaka. Bende öldürücü. Rutin. Her gün aynı yataktan kalkıp, aynı kahvaltıyı hazırlayıp, aynı “hadi”ler eşliğinde Uzay’ı okula götür, kendin işe yetiş, aynı yollardan geç, aynı kişileri gör, aynı masaya otur, aynı günü geçir, hop akşam da gerisin geri… Rutin işte. Hani, bir gıdım öne, bir gıdım arkaya doğru dönüşen ritmi arasında gülmeyi unuttuğumdan; Uzay’ın bana "Anne, neden hiç gülmüyorsun" diye sorduğundan bahsetmiştim bir yazımda… Ne kadar çok “Bizde de aynen öyle oluyor Damla!” diye cevap geldiğini tahmin edemezsiniz… Demek ki benden başkalarını da öldürüyor rutin…

**

Şimdi başa dönüyorum. Oksijen maskesini kendime takmaya neden gerek var? Uzay doğduğundan itibaren öyle çok anne oldum ki ben başka bütün oluşlarım silikleşti. Sebebini filan tam bilmiyorum; belki annesiz büyüdüğüm için, belki başka arızalardan ötürü; olan biten tüm kaynaklarımı oğluma adadım. İşim de bunu (olabilecek bütün işlerden daha fazla) destekleyince “kendisi olmayan anne canavarına” dönüştüm… Ne kadar kendimi geri plana atmış olsam da büyüklenen bir tarafı da var bu psikolojinin:

“Uzay’a benden başka kimse bakamaz, hastalandığında, okula giderken, okuldan dönerken, sabah, akşam, hafta sonu ne gerekiyorsa bir tek ben yapabilirim bunu”
tadında bir yanılgı da var muhteviyatında… Yüklerimi arttıran; bana yardımcı olabilecek insanları saf dışı bırakan ve bir yandan da beni kurutan…

**
Burada sıkıntı iki yönlü… Şöyle ki rutin tarafından boğulan bir annenin neşesi, hayatından memnuniyeti gün be gün azalır… Belli aralıklarla kendini şarj edecek etkinliklerde bulunmazsa kendi kururken çocuğunu ve eşini de mutsuzluğuna ortak eder… Sonuç olarak suratsız anne, gergin aile ilişkileri hüküm sürmeye başlar zaten dış etkenler tarafından yeterince sarsılan büyükşehir ailesinin gündeliğinde…

**
Benim şarj olmam için mekan değiştirmem gerekiyor. Şehirden, ülkeden, kıtadan uzaklaşmam, birkaç gün de olsa kendi kendime kalmam ve kimsenin hiçbir şeyi olmamanın tadını hatırlamam gerekiyor… Bunu ne zaman yapsam biçimdeki coşkuyu yeniden keşfediyorum… Eve dönmeden diyorum ki: “Yokluklarını göstermesin ama bazen olmamaları ne kadar güzel…” Döndüğümde ise birkaç ay daha yetecek neşeyi, gülümsemeyi enerjiyi yanımda getirmiş oluyorum… Bakıyorum ben yokken dünya yıkılmamış, Uzay da, kocam da sapasağlam ve musmutlu, bana kavuştukları için daha da mutlu… Rutinime gönüllü bir şekilde dönüyorum böylece; aslında rutinimi de seviyorum… İşte böyle geçiyor hayat.

Ada isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla