Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Hayat ve Eğlence > Genel Sağlık > Genel Cerrahi
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Genel ve Estetik cerrahı

Genel Cerrahi kategorisinde açılmış olan Genel ve Estetik cerrahı konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 16.11.2012, 20:24   #21 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Genel ve Estetik cerrahı

Kalın bağırsak kanseri kolon rektum kanseri

Kolo - Rektal kanserler A.B.D. de her iki cinsde en sık görülen 2. kanser türüdür. Yılda ortalama 140.000 kişi hastalığa yakalanmakta ve yılda ortalama 60.000 kişide bu hastalıktan kaybedilmektedir. Yurdumuzda da tanı yöntemlerinin artması, kişilerin hastalık belirtilerini daha iyi algılamaları ve hekime başvurma olanaklarının artması, beslenme alışkanlığımızında giderek daha çok endüstriyel gıdalara kayması sonucu bu kanserlerle daha sık karşılaşmamıza neden olmaktadır. Ancak erken teşhis ve tedavi yöntemleri uygulanabildiği takdirde Kolo - Rektal Kanserler tedaviden ençok yararlanan iç organ kanserleridir. Hatta TARAMA ( Screening) testleri ile hastalık oluşmadan, oluşmuş ise belirtileri daha ortaya çıkmadan saptanabilmekte ve gerekli tedavisi yapılarak tam şifa sağlanabilmektedir. Çünkü genelde ( % 95 ) Kolo-Rektal kanserler POLİP lerden gelişmektedir.


Henüz kanser gelişmeden bu polipler tarama testlerinde saptanarak POLİPEKTOMİ ( Kolonoskop ile polipin barsaktan alınması) ile çıkarılırsa ilerde oluşabilecek veya henüz çok küçük seviyede oluşmuş bir kanser barsaktan uzaklaştırılmış olacaktır.

KİMLER RİSK ALTINDADIR ?

Genelde olguların büyük çoğunluğu 45-50 yaş üzerindeki kişilerde görülmektedir.Bu Nedenle;

45-50 yaş üzerindeki kişiler
Anne, baba, kardeş gibi yakın aile bireylerinde kolorektal kanseri veya polipleri olanlar,
Uterus ( rahim ), over ( yumurtalık ) veya meme kanseri olan kadınlar,
Ülseratif Kolit veya Crohn gibi hastalıkları olanlar.

RİSKİ AZALTMAK İÇİN NELER YAPILMALIDIR ?

Risk altındaki kişiler, bu riski azaltmak için hastalık belirtileri ortaya çıkmadan yapılması gereken TARAMA (Screening ) testlerini yaptırmalıdırlar. Diyetlerini bol lifli - sebzeli, meyvalı, az yağlı ve az kırmızı etli bir şekile dönüştürmelidirler. Alkol ve sigara alışkanlığı varsa iyice azaltmalı, hatta bırakmalıdırlar. Hergün 20 - 30 dakika hafif egzersiz yapmalıdırlar.

TARAMA TESTLERİ NELERDİR ?

Kolo - Rektal kanserlerin klinik belirtileri ortaya çıkmadan yukarıda belirtilen RİSK altındaki kişilere yapılan testlerdir.Bu kanserlerin oluşmasında esas neden % 95 oranında poliplerdir. Bu polipler zaman içerisinde kansere dönüşebilmektedir. O nedenle tarama tetkiklerinde amaç bu polipleri henüz kansere dönüşmeden, eğer dönüşmüş ise çok erken devrede henüz klinik belirti vermeden teşhis etmek ve POLİPEKTOMİ ile ( kolonoskop yardımı ile polipin barsaktan uzaklaştırılması) çıkarılmalarını sağlamaktır. Bu takdirde bu hastalar % 90 nın üzerinde ki bir oranda tam şifaya kavuşmaktadırlar. Tarama testleri şunlardır :

45 yaş üzerinde yılda bir kez rektal tuşe muayenesi,
50 yaş üzerinde yılda bir kez gaitada gizli kan aranması,
50 yaş üzerinde 3 - 5 yılda bir defa KOLONOSKOPİ veya Sigmoidoskopi,
50 yaş üzerinde 5 yılda bir defa Kolon grafisi,
Ailesinde kolorektal kanseri olanlar 45 yaşdan sonra 2 - 3 yılda bir defa kolonoskopik tetkik,
Ülseratif Koliti olanlar yılda bir defa kolonoskopi ve biyopsi yaptırmalıdırlar.

KOLO - REKTAL KANSERLERDE KLİNİK BELİRTİLER NELERDİR ?

Genelde kadın ve erkekte eşit oranda görülen Kalın barsak - Rektum kanserleri sinsi seyreder. Hastalık aşağıdaki belirtilerle ortaya çıkar.



Rektumdan kan gelmesi ( rektal kanama ), gaitanın kanla bulaşık olması,
Tuvalete çıkma alışkanlığında değişiklik
Gaitanın eskiye oranla incelmesi,
Kabızlık – İshal durumlarının ortaya çıkması,
Sık sık tuvalete çıkma isteği, buna rağmen tam boşalamama hissi,
Karında gaz ağrıları,
Kansızlık (anemi),
İzah edilemeyen zayıflama

Bu belirtilerin herhangi birinin 1 - 2 hafta devam etmesi veya aralıklarla tek rarlaması durumunda mutlaka hekime başvurulmalıdır.

TEŞHİS NASIL KONUR ?

Kolo - Rektal kanserlerde kesin teşhis barsak içerisindeki tümörden endoskopik yöntemlerden ( Rektoskopi, Fleksibl Sigmoidoskopi, KOLONOSKOPİ ) biriyle yapılacak tetkik ve alınacak parçanın patolog tarafından mikroskopik tanısı ile konur.

TEDAVİ NASIL YAPILIR?

Kolo-Rektal kanserlerin esas tedavisi tümörlü kısmın ameliyatla çıkarılması ve barsak pasajının sağlanması için çıkarılan kısmın alt ve üst uclarının tekrar karşılıklı ağızlaştırılmalarıdır.Kolonlar uzun olduğu için bu işlem kolaylıkla uygulanabilir. Ancak REKTUM kanserlerinin tedavisinde bu durum biraz farklıdır. Rektum kısa bir organ (15 cm) olması nedeni ile özellikle anüse yakın yerleşim gösteren tümörlerde ( anüs girişinden 5-6 cm yukarıda) , hastalıklı kısımın çıkarılmasını temin için anüsün tamamen çıkarılıp,iptal edilerek kolon, karın duvarına ağızlaştırılır ( KOLOSTOMİ ).

Daha önceleri çok daha sıklıkla uygulanan bu yöntem, günümüzde gerek teknolojik gelişmeler ( Stappler aleti vs.) ve gerekse bu konuda eğitilmiş ve deneyim kazanmış özellikle Kolo - Rektal cerrahi ile uğraşan cerrahlar tarafından yapılan ameliyatlarda çok az sayıda hastaya uygulanmaktadır.Bazen kolostomi rektumda yapılan ameliyatın iyileşmesini sağlamak için geçici olarak ( birkaç ay ) yapılabilir. Daha sonra bu kolostomi kapatılır. Ameliyata ek olarak, rektum tümörlerinde bazen ameliyattan önce, bazen ameliyattan sonra gerek olursa RADYOTERAPİ de yapılabilir . Kolon tümörlerinde radyoterapinin yeri yoktur. Her iki organın tümörlerinde ameliyattan sonra duruma göre KEMOTERAPİ yapılabilir.

Anüs kanserlerinde genellikle radyoterapi tercih edilmektedir. Bazı durumlarda Cerrahi tedavide yapılabilir.

AMELİYAT SONRASI BU HASTALAR NASIL İZLENMELİ ?

Kolo - Rektal Kanserlerde ameliyat sonrası nüks etme şansı hastalığın evresine göre değişir. Nüksler genellikle ilk 2 yıl içerisinde ortaya çıkarlar. Bu nedenle bu hastaların ameliyat sonrası ilk 2 yıl içerisinde çok sıkı izlenmeleri gerekir. Eğer nüks saptanacak olursa yeni yapılacak girişimlerle hastanın yaşam şansı artırılır. Ayrıca bu hastalarda geriye bırakılan kolon kısmında yeni tümör oluşma şansı azda olsa vardır. Bunların çok küçükken saptanması ve çıkarılması hastaya tam şifa sağlayacaktır.Bu izlemelerde hastalara 3-6 aylık aralıklarla kan testleri tümör belirleyicileri ( CEA ), US, Tomografi; Akciğer grafisi, Kolonoskopi gibi tetkikler dönüşümlü olarak yapılır. 2 yıldan sonra senelik kontroller ile hasta 5 yıl izlenmelidir.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 20:25   #22 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Genel ve Estetik cerrahı

karaciğer kanserleri


(Karaciğerin primer malign tümörleri)


Karaciğerin primer (kendine has) malign (kötü huylu) tümörleri, bir başka deyişle kanserleri şunlardır: Hepatosellüler karsinom, intrahepatik kolanjiosellüler karsinom, hepatokolanjiokarsinom, hepatoblastom, anjiosarkom, epiteloid hemanjioepitelioma ve diğer sarkomlar (leiomyosarkom, rabdomyosarkom, indiferansiye embriyonel sarkom). Karaciğer kanserlerinin tümüne yakınını hepatosellüler karsinom (HSK) ve intrahepatik kolanjiosellüler karsinom oluşturur.

1- Hepatosellüler Karsinom (HSK) :

Karaciğerin en sık (%75) rastlanan primer tümörüdür. Diğer adı hepatomadır. Erkeklerde kadınlardan 5 misli daha fazla görülür. En sık 40-60 yaşlardadır. Kısacası en fazla orta yaş erkeklerde görülür. Dünyada en fazla Güneydoğu Asya ve Güney Afrika'da görülür. ABD'de ise seyrektir; tüm kanserlerin ancak %2,5'udur.

Etyolojisi bilinmemektedir. Ancak HSK için bazı risk faktörleri mevcuttur: Siroz HSK'li olguların büyük çoğunluğunda (%75-95'inde) risk faktörüdür. Hepatit B enfeksiyonu siroza neden olarak dünyadaki en önemli HSK sebebidir. Hepatit B enfeksiyonu olanlarda olmayanlara göre 20-200 kat daha fazla HSK oluşur. Ayrıca siroz yapan bütün hastalıklar, hepatit C enfeksiyonu, alkol kullanımı, vs. hastalıklar HSK'a yol açabilir.

Postnekrotik sirozlar, alkolik sirozlar, hemokromatosis, alfa-1-antitripsin eksikliğinde kanser olma riski yüksektir. Primer bilier siroz, kardiak siroz, Wilson hastalığında da orta derecede risk vardır. Aspergillus flavus adlı mantar tarafından üretiien Aflatoksin ile kontamine olmuş tahıl ve yer fıstığı yeme sonucu Aflatoksin alınmasıyla HSK gelişme riski vardır. Uzun süreli androjen kullanımında da HSK sıktır. Şistozomiazis ve klonorşiazis denen parazit hastalıklarının sık görülmesi de risk faktörüdür.

Klinik bulguları: Hepatomegali (karaciğer büyümesi) Karaciğer üzerinde üfürüm ve frotman olması Assit (karında sıvı birikmesi). Assit hastaların yarısında kanlıdır. Halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, karın ağrısı (her 3 hastadan birinde) Sirozu olan stabil bir hastada kliniğin aniden bozulması ve ALP artışı Karında kitle olması ve karında sağ üst kadranda ağrı ise karaciğer kanserinde en sık doktora başvurma sebepleridir.

Tanı : ALP (alkalen fosfataz) belirgin ölçüde artar. Transaminazlar ise (SGOT ve SGPT) hafif artar. AFP (alfa feto protein) artar. Galyum sintigrafisi (fokal dolma defekti olur). Ultrason ile kitle görülebilir, portal vene kitlenin invazyonu gösterilir. BT'de (bilgisayarlı tomografi) kitle görülür. Anjiografide hipervasküler ve tümör kızarıklığı gösteren kitle görülür. Karaciğer biyopsisi yapılarak kesin teşhis konur.

Tedavi : Etkin bir tedavi yoktur. Tanıyı takiben ortalama yaşam süresi 6 aydır. Tümör karaciğerin tek bir lobunu tutmuşsa o lob ameliyatla çıkartılır. Bu şekilde hastaların %10'u en az 5 yıl yaşama şansına kavuşur. Lezyon bir odağa lokalize ve 3 cm'den küçük ise tümör çıkartıldıktan sonra hastaların yarısında kanser tekerrür etmez. Ana damarlarda tutulum yoksa karaciğer nakli ve kemoterapi denenebilir. Karaciğer kanserinde (HSK) radyoterapi ve kemoterapi tedavisi ile genellikle başarılı sonuçlar alınamaz. Bazı vakalarda radyoaktif işaretli transferin tedavisi yarar sağlamaktadır.

Metastaz : % 50 olguda metastaz (tümörün başka bir dokuya yayılması) olur. En çok hiler lenf ganglionlarına ve akciğere metastaz yapar.

2- İntrahepatik kolanjiosellüler karsinom :

Karaciğer içi safra kanallarının kanseridir. Karaciğer içi safra kanallarının herhangi bir yerinde oluşabilir. Karaciğerin hilusu veya periferik kısımlarında gelişebilir. Karaciğer primer tümörlerinin % 8-25'ini oluşturur.

Etyoloji : Nedeni büyük ölçüde bilinmemektedir. Hastaların % 10'unda tümör şu etmenlerle ilişkilidir: Kronik ülseratif kolit (tipik olarak primer sklerozan kolanjit ile birlikte oluşur), Caroli hastalığı (idiopatik intrahepatik safra kanalları genişlemesi), konjenital hepatik fibrozis, klonorşiazis, opistorşiazis, hemokromatozis, thorotrast uygulanması, vs. Bu tip kanserlilerin %10'unda siroz vardır. Ancak intrahepatik kolanjiokarsinom'un Hepatit B ile hiçbir ilişkisi yoktur.

Klinik bulguları : Karın ağrısı, halsizlik, ateş ve kilo kaybı olur. Tipik olarak 50-70 yaşlarında görülür.

Tanı : Ultrason, BT, ALP artışı ve biopsi (patolojik tanı).

Tedavi ve prognoz: Hastaların çoğu tanı konulduktan sonra en fazla 1 yıl yaşar. Tümör çıkartılırsa bu süre biraz daha uzayabilir.

Metastaz : % 75 olguda metastaz olur. En çok lenf ganglionlarına, periton yüzeylerine ve akciğere metastaz yapar.


>>>
3- Hepatokolanjiokarsinom :

Bu tümörler hepatosellüler ve safra kanalı farklılaşması gösterir. Karaciğer primer tümörlerinin %5 'inden azını oluşturur. HSK'a benzer belirtiler olur.

4- Hepatoblastom :

Çok nadirdir. Çocuklarda en sık görülen karaciğer primer tümörüdür.Genellikle 3 yaşından önce oluşur. Erkeklerde kızlardan 2 misli daha fazladır. Doğuştan anomaliler ve hemidistrofi ile ilişkilidir.

En sık belirtiler (hepatomegali nedeniyle) karında kitle, büyüme geriliği ve kusmadır. Serum AFP değeri olguların %85'inde yükselir ve oldukça yüksek değerlere ulaşır.

Hepatoblastom soliter, iyi sınırlı, grimsi esmer renkte bir kitle şeklinde görülür. Değişik şekillerde olabilir. Ortalama lezyon çapı 10 cm dir. Bazen 20 cm ye kadar olabilir. Nekroz ve kanama sıktır. Siroz oldukça enderdir.

Tedavinin başarısı tümörün (hastaların %75'inde gerçekleşebilen) tamamen çıkartılmasına bağlıdır. Tümörün tamamen çıkartıldığı hastaların yarısı nda hayatta kalma süresi uzar. Ameliyattan önce kemoterapi uygulanarak tümörü çıkarılamayan hastalara da ameliyat olanağı sağlanabilir. Tümüyle fetal kaynaklı olan tümörler en iyi prognoza sahiptir, saf anaplastikler ise en kötü prognozlu olanıdır.

Olguların yarısında metastaz olur. Metastazları genellikle hiler lenf ganglionlarına ve akciğere yapar.

5- Anjiosarkom :

Genel anlamda karaciğer sarkomu enderdir. Karaciğer sarkomunun en sık görüleni ise anjiosarkomdur. Tipik olarak 50-70 yaşlarındaki erkeklerde görülür.

Etyoloji : Vinil klorid, arsenik ve Thorotrast (artık kullanılmayan bir radyolojik kontrast madde), anabolik steroid kullanımı ile yakın ilişkilidir. Tümör, bu maddelere maruz kalmadan 10-25 yıl sonra ortaya çıkar.

Klinik bulgular : Karın ağrısı, halsizlik, kilo kaybı, karında kitle bu hastaların en çok başvuru sebebidir. Hematolojik bozukluklar (anemi, DIC vs) sıktır.

Tanı : Ultrason ve BT'de kitlenin görülmesi, ALP atışı, anjiografide defektin gösterilmesi ile tanı konur. Kesin tanı için gerekli olan biyopsi açık yöntemlerle alınır. Zira kapalı karaciğer biyopsisi sonrası öldürücü kanama olabilir.

Patolojik bulgular : Olguların %75'inde çok sayıda tümör odağı karaciğerin her iki lobunu tutar. Odaklar tek tek, süngerimsi yapıda ve kanamalıdır; büyüklükleri farklıdır.

Tedavi ve prognoz : Yararlı hiçbir tedavi bulunamamıştır. Hemen hemen tüm olgular tanıdan sonraki 2 yıl içinde (karaciğer yetmezliği ve karın içi kanama nedeniyle) ölürler.

Metastaz : Olguların %60'ında metastaz olur.

6- Epiteloid hemanjioendotelyoma :

Ender görülen bu tümörün etyolojisi bilinmemektedir. Kadınlarda erkeklerden daha fazladır. Prognozu biraz daha iyidir; 5 yıllık survi (sağkalım) %30'dur. Yakın geçmişe kadar yapısı nedeniyle yanlışlıkla kolanjiokarsinom olarak tanı konulurdu.

7- Diğer sarkomlar :

Leiomyosarkom ve rabdomyosarkom gibi çeşitleri vardır. Oldukça enderdir. Bunlardan indiferansiye (embriyonel) sarkom erişkinlerde ender görülür ama çocuklardaki karaciğer tümörlerinin ancak %10'unu teşgil eder.


Kaynaklar :
1- NMS İç Hastalıkları, Allen R. Myers
2- NMS Patoloji, LiValsi-Merine-Brooks-Sawi-Tomaszewski
3- Cecil essentials of Medicine
4- The Merck Manuel
5- Ultrasonografi OğuzM-AksungurE-BıçakçıK-ÇeliktaşM
6- Ultrasound Diagnosis of Digestive Diseases, Weil FS
7- Basic Pathology, Robbins-Kumar
8- Radyoloji.net

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 20:25   #23 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Genel ve Estetik cerrahı

karaciğer transplantasyonu nakli

Dünyada ilk kez Thomas Starzl tarafından 1963 yılında gerçekleştirilen karaciğer transplantasyonu 1980' li yıllarda büyük bir gelişme göstererek bugün karaciğer yetmezliğinin tek tedavi seçeneği haline gelmiştir.

1990' lı yıllarda değişik ülkelerde pek çok yeni karaciğer transplantasyonu merkezi açılmış ve gerçekleştirilen ameliyat sayısında hızlı bir artış olmuştur. Örn. 1994 yılında ABD de 3500 karaciğer nakli yapılmıştır. Transplantasyon ameliyatlarının sayısı giderek artarken, karaciğer vericilerinin sayısı göreceli olarak sabit kalmıştır.

1963 ten beri yapılan çalışmaların sonunda karaciğer transplantasyonu ameliyat teknikleri açısından üstün bir düzeye ulaşmıştır. Yeni immünosupressif ajanların kullanıma girmesiyle ameliyat sonrası ölüm oranları yanısıra tedavi maliyeti de düşmekte ve karaciğer transplantasyonu daha kolay ve başarılı olarak uygulanabilir duruma gelmektedir. Karaciğer Transplantasyonu İçin Alıcı Seçimi Karaciğer transplantasyonundan sonra 1 yıl yaşayan hasta oranı 1980 öncesinde % 30 un altındayken, günümüzde birçok merkezde % 85 i geçmektedir. Bu önemli farkın ortaya çıkmasında rol oynayan başlıca etkenler, cerrahi tekniğin ilerlemesi, rejeksiyon-önleyici tedavide cyclosporine gibi daha etkin ilaçların yaygın kullanıma girmesi ve hasta seçiminde uygulanan kriterlerin gelişmesi olarak sıralanabilir.

Geçmişte karaciğer transplantasyonu hastanın hayatını kurtarmak amacıyla son çare olarak başvurulacak bir manevra olarak görülmekteyken, günümüzde karaciğer yetmezliğinin daha erken devresinde hayat kalitesini artımak amacıyla uygulanması gereken radikal bir tedavi yöntemi olarak görülmektedir.

Karaciğer transplantasyonu yapılan erişkin hastaların büyük çoğunluğunda alkolik karaciğer hastalığı, viral hepatitler ( B, C, D ), primer biliyer siroz, otoimmün hepatitler gibi nedenlere ikincil siroz ve portal hipertansiyon vardır.
Primer sklerozan kolanjit, çeşitli metabolik hastalıklar ( Wilson Hastalığı, hemokromatozis ) ve vasküler karaciğer hastalıkları da transplantasyon endikasyonları arasında yer almaktadır.
Hasta seçiminde en fazla sayıda alkolik hastalar karaciğer nakli olanağı bulmakta olup malign hastalıklar nedeniyle ( kolanjiosarkoma, hepatoma ) yapılan karaciğer transplantasyonları azınlıkta kalırken, akut karaciğer yetmezliğinde transplantasyon uygulaması yaygınlaşmaktadır.
Karaciğer transplantasyonu akut fulminan karaciğer yetmezliğinde hayat kurtarıcı olmakla kalmayıp, hastayı önceki sağlığına kavuşturabilir.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 20:25   #24 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Genel ve Estetik cerrahı

kolostomi ileostomi

Kolostami ve İleostomi
Ostomi bir açılma veya ağızlaştırma oluşturmak amacıyla yapılan cerrahi işlemlerin genel adı olarak kullanılmaktadır. Kolostomi kalın barsağın, ileostomi ince barsağın son kısmının karın duvarına ağızlaştırılması işlemleridir. Değişik yöntemlerle yapılan bu işlemlerin ortak amacı geçici veya kalıcı bir süre için barsak içeriğinin karın duvarından boşalmasını sağlamaktır. Bu ağızlaştırma işlemi ayrıca soluk borusu için trakeostomi, mide için gastrostomi, idrar kanalları ve yolları için ürostomi adı altında değişik amaçlarla uygulanmaktadır.
Cerrahi bir işlem geçirme ile karşı karşıya kalan her insanda korkunun olması son derece doğaldır. Ayrıca kolostomi veya ileostomi yapılma gereğinin belirtilmesi durumunda bu üzüntü ve endişe artmaktadır. Bu tip bir işlem o zamana kadar gizlilikle sürdürülen normal bir yaşam fonksiyonunun belirgin hale gelmesi, mahremiyetin ortadan kalkması, bağımsızlığın kaybedilmesi, toplumsal hayatta önemli değişiklikler olabilmesi ve cinsel yaşamda sorunlar yaşanması gibi endişelerle birlikte hastayı değişik bir yaşam deneyimi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Ancak bilinmelidir ki bu işlem hayat kurtarmak veya hayatın emniyete alınması için yapılmaktadır. Binlerce insanın hayatı bu işlem sayesinde kurtulmuştur. Ameliyatın bu işlem nedeniyle reddedilmesi yaşamın kaybedilmesine neden olabilir. Ayrıca günümüzde hastaların bu problemlerini en aza indirebilmek için değişik cihazlar bulunmakta ve gün geçtikçe de gelişmektedirler.

Kolostominin Nedenleri
Kolostomi acil durumlarda hayat kurtarmak amacıyla veya uygulanan bir girişimi korumak için yapılabilir. Bunun yanında uygulanacak olan cerrahi işlemde anüsün tamamen ortadan kaldırılma gereği veya anüsün kullanılamaması durumlarında dışkılama işlevinin gerçekliştirilmesi amacıyla da yapılabilir. Bu yüzden iki tip kolostomi vardır.

Geçici kolostomi:
1- Kalın barsak tıkanmaları
2- Barsak yaralanmaları
3- Barsak delinmesi
4- Doğumsal barsak anormallikleri
5- Barsakta yapılan bir işlemin emniyetli iyileşmesini sağlamak
6- Ciddi anüs hastalıkları ve yaralanmaları

Kalıcı kolostomi:
1- Anüsün çıkartılması gereği olan hastalıklar
2- Kalın barsağın son kısmı ve anüsün çıkartılması gereken hastalıklar
3- Anüs kas yapısının görevini yapamadığı hastalıklar
4- Kalın barsağın son kısmında kalıcı hastalık

Geçici kolostomi yapılan işlemin tipine bağlı olarak bir süre sonra kapatılır. Dışkılama işlevi yeniden anüs yoluyla yapılabilinir.

Kolostominin yeri
Kolostomi karın duvarında herhangi bir yere yapılabilir. Yer seçiminde hastalığın tipinin olduğu kadar hastanın vücut yapısı da etkilidir. Ancak genellikle seçilen yer pantolon veya etek belinin altında kalacak şekilde göbek hattının birkaç santimetre altında ve sağda veya solda olabilir.


Kolostomi İle Tanışma
Karın yüzeyine çıkartılan barsak ile ilk karşılaşma önemlidir. Barsak kırmızı-pembe ve sağlıklı görünümdedir. İlk zamanlarda hafif kanama olabilir, önceleri kabarık ve şiş görünen barsak zamanla karın cildi düzeyine kadar iner ve küçülür. Barsak ile karın cildi arasında sağlıklı bir iyileşme için birkaç günlük yara bakımına gereksinim vardır. Barsağın iç yüzeyinde ağrı duyumu yoktur, bu nedenle dokunma ile ağrı hissedilmez. Ancak bu duyum nedeni ile tahriş edici sert davranışlardan kaçınmak gerekir. Ameliyattan sonra genellikle 2. veya 3. günlerde kolostomi çalışmaya başlar. Bağlanan torbaya önce gaz gelir. Ardından dışkı gelişi başlayacaktır. Bu gelişmeler her şeyin normal olduğunu gösterir. Bundan sonra yapılması gereken, dolan torbanın değiştirilerek yerine temiz bir torbanın konmasından ibarettir.

Kolostomide Olabilecek Sorunlar
Kolostomi işleminin yapılmasını takiben veya daha ileri dönemlerde bazı sorunlarla karşılaşılabilinir. Bunları iki bölümde toplayabiliriz.

Erken sorunlar:
1- Barsağın gangreni
2- Barsak yüzeyinde kanama
3- Barsak ile cilt kenarında ayrılma
4- Barsağın karın içine kaçması
5- Barsak ile cilt arasında abse gelişimi
6- Kolostominin çalışmaması
7- Yakın cilt düzeyinde tahriş

Geç sorunlar:
1- Cilt açıklığının ileri derecede büzülmesi
2- Kolostomi kenarından fıtık gelişmesi
3- Barsağın dışarıya sarkması
4- Yakın cilt yüzeyinde tahriş
5- Tıkanma

Erken dönemde görülen sorunlar genellikle hastanede yatış sırasında olduğundan bunların çözümü doktor ve hemşireler tarafından yapılacaktır. Yakın deri yüzeyinde görülen tahriş değişik pomat ve uygulamalarla düzeltilir. Geç dönemde ortaya çıkan sorunlardan birincisi cerrahi olarak düzeltilmeyi gerektirir. Fıtık gelişmesi ve barsağın dışarıya sarkması belirli bir düzeye kadar beklenebilecek sorunlardır. Ancak ilerler ise cerrahi işlemi gerektirebilir. Tıkanma kolostominin kendisinde bir sorun olmadan, beslenme ile ilgili olabilir. Evde uygulanabilecek hafif lavmanlar ile çözülebilir. Ancak böyle olduğunun doktorunuz tarafından belirtilmesinde ve işlemin onun önerileri doğrultusunda yapılması uygundur. Deri tahrişi durumunda değişik bakım ürünleri kullanılabilir.

İleostomi
İnce barsağın son kısmının karın duvarına ağızlaştırılması işlemidir. Kolostomi gibi geçici veya kalıcı olarak yapılabilir.

İleostomi Nedenleri
Kalın barsağın bazı hastalıklarında dışkılamanın ince barsağın bu son kısmından yapılması gereği olabilir. Bu ve buna benzer durumlarda ileum (ince barsağın son bölümü) karın duvarına ağızlaştırılır.

Geçici ileostomi:
1- Kalın barsak tıkanmaları
2- Barsak yaralanmaları
3- Barsak delinmesi
4- Doğumsal barsak anormallikleri
5- Barsakta yapılan bir işlemin emniyetli iyileşmesini sağlamak
6- Kalın barsağın tümünün çıkartılmasını gerekli olduğu hastalıklar

Kalıcı ileostomi:
1- Kalın barsağın ve anüsün çıkartılması gereken hastalıklar
2- Kalın barsağın alındığı ancak anüs kas yapısının görev yapamadığı hastalıklar
3- Kalın barsağın tümünün tıkayıcı bir hastalığa maruz kalması
Geçici amaçla yapılan ileostomi belirli bir süre sonra kapatılır ve dışkılama işlevi anüsten gerçekleştirilir.

İleostominin Yeri
Cerrahi işlem sırasında teknik nedenlerle karnın sağında veya solunda olabilmesine karşın genellikle göbek altında ve karnın sağında yapılır.


İleostominin Tipleri
1- Tek ince barsak ucunun ağızlaştırılması
2- Barsak ansının iki ağızla karın duvarına ağızlaştırılması
3- Karna açılan barsağın altına rezervuar yapılarak ağızlaştırma
Hastalığın tipine ve ileostomi yapılmasının amacına (geçici veya kalıcı) göre herhangi birisi uygulanır. Son tipinde hastanın belirli zamanlarda rezervuardaki barsak içeriğinin bir işlem ile boşaltması gerekmektedir.

İleostomide Olabilecek Sorunlar
İleostomiden gelen barsak içeriği kalın barsağa uğramadığı için daha fazla miktarda sıvının çıkmasına neden olur. İlk günlerde 1-2 litre olan bu miktar su ve tuz kaybına neden olur. Bu kayıpların erken dönemde karşılanması gerekir. Birkaç ay sonra bu miktar iyi bir diyet şeması ile azalır ve 500-800 cm3 düzeyine geriler. Gelen miktarın fazla olması nedeniyle ileostomide genellikle sık değiştirme gereği olmayan boşaltmalı torbalar kullanılmaktadır.

İleostomide olabilecek sorunları şöyle sıralayabiliriz:
1- Derinin tahrişi
2- Tıkanma
3- Barsağın gangreni
4- Barsağın içeri çekilmesi
5- Barsağın dışarı sarkması
6- Fistül veya abse gelişimi
7- İshal

İleostomiden gelen barsak içeriği hem miktar, hem de özellik bakımından kolostomiden farklıdır. Bu nedenle beslenme biçimi önem kazanmaktadır. Bazı gıdalar gelen miktarı arttırabileceği gibi, koku sorunu da ortaya çıkartabilir. Kabakgiller, yumurta, soğan, sarımsak, kuru bakliyat vb. koku artışına neden olabilir. Fazla şekerli, lifli, yağlı ve baharatlı gıdalar gelen miktarın artmasına neden olabilir. Dikkat edildiği sürece bu sorunlarla başa çıkmak kolaydır. Bununla birlikte ileostomi varlığında bazı vitaminlerin desteği gerekmektedir. Bu konuda bilgi ve yardımlar hastanede veya çıktıktan sonra hastane personeli ile rahatlıkla bağlantı kurularak çözülebilir.


Kolostomi Bakımı
Her kolostomi ve ileostomi torbanın değiştirilmesi ve çevre cildinin temizlenmesini gerektirir.
Zamanımızda kolostomi ve ileostomi bakım sistemleri hastaların kendilerinin de rahatlıkla bu işlemi yapabilecekleri derecede kolaylaştırılmış ürünleri kapsarlar. Bunun yanında cildin tahriş olmasını önleyen koruyucu veya tahriş olan cildin kısa sürede düzelmesini sağlayan ürünler bulunmaktadır.
Torba sistemleri, tek veya adaptörlü olabilirler. Yapışkan bölümleri değişik ciltlere uygun çeşitlerdir. Alttan boşaltmalı tiplerin yanında, tek kullanımlak torbalar da vardır. Kolostominin bakımı hastanede yatış süresi içinde doktor ve hemşireler tarafından yapılır ve öğretilir. Taburcu olduktan sonraki bakımı alışınca oldukça kolaydır. Torbanın değiştirilmesi için uyulması gereken birkaç kural vardır. Deri, temiz pamuklu ve yumuşak bir bez ile ve ılık suyla temizlenmelidir. Değiştirme sırasında kolostomide veya deride bir problem olup olmadığı gözlenmelidir. Çıkarılan torbadaki dışkı tuvalet giderine boşaltılıp torba çöpe atılır. Torba genellikle yarıya kadar dolduktan sonra boşaltılmalıdır. Adaptörlü tiplerinde yapışan bölümünün her torba değişimiyle birlikte değiştirilmesi gerekmez. Ancak ciltte tahrişin olduğu dönemlerde cilt bakımı için devamlı olarak cilde yapışan bölümünün de değiştirlmesi uygundur.
Torbanın değişimi işlemleri ürünlerin sağlandığı firmalarca ayrıntılı olarak anlatılmakta, bilgi alınabilecek döküman sağlanmakta ve ayrıca mevcut gezici personel ile de yakın yardım verilmektedir. Resimlerde torba değişimi bazı temel yönleri ile gösterilmektedir.


Kolostomi Ve İleostomi İle Yaşam
Yeni bir yaşam biçimi ve deneyimi oluşturan bu işlem gerçekte düşünüldüğü ölçüde sorun çıkarmamaktadır. Kolostomi ile tanışan bir hastanın bazı sorunları olması normaldir.

Geçici olarak yapılan kolostomi ne zaman kapatılmalı?
Geçici amaçla yapılan kolostomi hastalığın veya uygulanacak olan sonraki işlemlerin tipine göre değişik olabilen zamanlarda kapatılır. Ancak kolostominin en erken kapatılma zamanı ise 6-8 haftadan önce olmamalıdır.

Dışkı çıkışını kontrol etmek:
Bu şimdilik tam olarak mümkün değildir. Ancak bu konuda çalışmalar devam etmektedir.

Kolostomili olduğunun anlaşılması:
Hastalar özellikle koku nedeni ile toplumsal yaşamda anlaşılacakları endişesini taşırlar. Torba iyi seçilmiş bir giysi ile saklanabilir. Zamanımızdaki torba sistemleri kokuyu dışarı sızdırmadan gazı torbanın dışına çıkarma özelliğindedir. Ancak kolostomi veya ileostominizin bulunduğunu birlikte yaşamakta olduğunuz veya yaşayacağınız kişilere anlatmanız daha uygun olacaktır. Çocuğunuzun da bu konuyu bilmesi yararlıdır. Kendinizin olgunlukla yaklaştığınızı hissedeceği bu durumu çocuğunuz da aynı rahatlık ve doğallıkla karşılar.

Giyeceklerde değişiklik yapma gereği:
Zamanımızda kullanılan torba sistemleri elbiseden belli olmayacak ölçülerdedirler. Bu yüzden bu işlemden önce giymekte olduğunuz giysilerinizde herhangi bir değişiklik yapmanıza gerek yoktur.

Çalışma hayatına dönebilme:
Ağır fiziksel güç gerektiren (yük taşıma gibi) işler dışında herhangi bir problem olmadan iş hayatına dönülebilir.

Havuz, deniz ve kaplıca:
Rahatlıkla yapılacak aktivitelerdendir. Torbayı gizleyecek bir mayo seçilebileceği gibi, özel tıkaçlar ile kısa süre torbasız olarak da girilebilir. Koku filtresi varsa tıkacı takılmalıdır. Yer uygun ise tamamen torbasız ve tıkaçsız da girilebilir. Mayo seçerken desenli olması tercih edilmelidir. Gerekirse, korse, kuşak ve külotlu çoraptan da yararlanılabilir.

Egzersiz ve spor:
Ağır dövüş sporları ve halter dışında birçok spor ve egzersiz rahatlıkla yapılabilir.

Seyahat:
Yanınızda kolostomi bakım malzemelerinin bir kısmını taşıyarak seyahat edebilirsiniz. Uçak yolculuğunuzda gaz çıkışı biraz artabilir. Ancak filtre kokuyu gizler. Emniyet kemerini bağlarken dikkat etmek gerekir. Gidilen yerde kolostomi bakım ürünlerinin temin edilebileceği yerin adresi de öğrenilmeli.

Cinsel hayat:
Geçirilen ameliyatın tipine bağlı olarak cinsel fonksiyonu sağlayan sinirlerde hasar olabilir. Buna bağlı olarak bazı problemler görülebilir. Ancak kolostomiye bağlı olarak gelişen cinsel problemler psikolojiktir. Torba yerine kısa süreli olarak tıkaç takma veya buna gerek olmadan da ilişki rahatlıkla olabilir. Cinsel ilişkiden önce torba boşaltılmalıdır. Önemli olan kişinin kendisinin ve eşinin bu durumla alışık yaşama olgunluğunu gösterebilmelidir.
Hamile kalmak uygun bir kolostomi ve ileostomide mümkündür. Ancak bu konuda doktorunuzla birlikte tartışılıp, konuşulduktan sonra karar verilmesinde yarar vardır.

Beslenme:
Kolostomi olması bir diyet gerektirmez. Ancak koku yapan bazı gıdalar (yumurta, soğan, sarımsak, baklagiller vs.) ve gazı arttıran bazı gıdalardan (Lahana, yumurta, ağır kokulu peynirler vs.den) az tüketmekte yarar vardır.
İleostomide olan hastaların beslenmede dikkat etmeleri gereken durumlar vardır. Dışkı kıvamını aşırı yumuşatan (şekerli, lifli, baharatlı ve yağlı) gıdalardan kaçınmak uygundur. Bununla birlikte günde en az 1.5-2 lt sıvı alınmalıdır.
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinin Genel Cerrahi Anabilim Dalları kolostomi ve ileostominizde karşılaşabileceğiniz, herhangi bir sorunda size yardımcı olacaktır.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 20:25   #25 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Genel ve Estetik cerrahı

kıl dönmesi pilonidal sinüs

Kıl Dönmesi Nedir? Kimlerde, Nerede ve Nasıl Oluşur?

Kıl dönmesi, kılların kuyruk sokumu ve nadiren göbekte cilt altına geçip yara, abse ve fistül oluşturmasıdır. Kıl dönmesi, yani DERMOİD KİST veya PİLONİDAL SİNÜS, cilt altı kıl yuvası demektir. Sırt ve baştan dökülen kılların kuyruk sokumundaki iki kaba et arasında, kıllı ve terli oluğa takılıp sürtünmelerle oluğun en dibindeki ter bezi deliklerinden vida gibi dönerek cilt altı yağ dokusu içine hissettirmeden girmesi, labirentler açması, peşinden labirentlere giren bakterin de katkısı ile etrafı iltihaplandırması; cerahatlı veya kanlı, pis kokulu akıntılar ve abseler oluşturmasıdır. Sert büro koltuklarında ve bilgisayar başında, özellikle kaykılık pozisyonda uzun süre oturanlarda veya uzun süre jip sürenlerde veya uzun süre otobüs yolculukları yapanlarda daha sık olur. Kıl dönmesi 16 ila 30 yaş arası kıllı ve gürbüz, genç erkeklerde, nadiren de genç bayanlarda oluşur. Oluş şekline gelince; kıllar yılan derisindeki gibi yivli veya pullu olup, dar ve sıkışık veya sürtünmeli ortamlarda kıpırdandıkça tek yönde ilerler. Saç telini iki parmak ile tutup hafifçe oğuşturunca bu hareketi açıkça görmek mümkündür. Benzer şekilde iki kaba et arasındaki herhangi bir serbest kıl, sürtünme, itelenme ve dönme mekaniği ile oluğun dibine doğru hareket eder. Hiperkeratoz ve aşırı terleme nedeni ile genişlemiş bir ter bezi ağzından deri içine girebilir, peşinden başka bir kıl geçebilir. Giderek bu minik ağız, kılların minik zorlaması ile genişler, deri hücreleri ter bezinin ve deliğin içine doğru yürür ve deliklerin iç yüzeyi cilt epiteli ile döşenerek minik bir tünel oluşur ve peşpeşe kılların buraya girmesi kolaylaşır. Uzun saç kılları bile girebilir. Bazan bir kaç kıl girdikten sonra tünel girişi iyileşip kapanabilir. Ama tünel içindeki kılların ve bakterilerin cilt altında derinlere doğru ilerlemesi ve iltihaplanmalar devam eder. Günün birinde mutlaka abseleşme ve fistülleşme olur. Fistül ağızlarının % 78'i oluğun sol kenarında ve % 82'si kıl giriş deliklerinin yukarı tarafında yer alır.

Kıl dönmesinde Kuyruk Sokumunu Tercih Nedeni?

Kuyruk sokumunu tercih nedeninde

1. teori; sırttan dökülen kılların kaba etler nedeni ile oluşan derin olukta birikmesi; iki kaba etin birbirine veya oturulan zemine veya sert ve dar giysilere sürtünmesi ile kılların yürüyebilmesi; kapalı ortam nedeni ile oluktaki cildin incelmesi ve kolay delinip tahriş olması ve sert kuyruk kemiğinin baskısı nedeni kılların daha da kolay ilerlemesidir.

2. teori; insan vücuduna ana rahmindeyken cilt elbisesi, pelerin şeklinde yukardan aşağıya giydirilir; cilt pelerinin fermuarı gibi kuyruk sokumunda kapatılır. Kapanma sırasında bir kısım cilt dokusu kıl olarak altta kalabilir. Kıllanma yaşına gelince bu bölgede kıllar büyüyerek dermoid kist oluşturabilirler. Kıl dönmesinin bir başka görüldüğü yer göbek çukurudur. Göbek çukuru derin ve kişi kıllı ise akıntı ve apse olabilir. Buraya da kıllar yürüyerek pis kokulu akıntılar, hatta nadiren, göbek etrafında veya karın içinde abse ve fistüller oluşturabilir.

Kıl Dönmesinin Belirtileri Nelerdir?

Kuyruk sokumunda veya anüsün arka yukarı tarafında az hassas küçük şişlikler kaşıntı, akıntı veya akıntısız , kıllı, kılsız, milimetrik delikler ve bazan de abse oluşmasıdır. Muayene ve tetkiklerde içi iltihabi granülasyon dokusu ve kıl dolu kese ve fisütller ve olayı çepe çevre sınırlayan ve kılların daha derinlere gitmesini önemli ölçüde önleyen kalın fibrotik kılıf görülür. Abselerin hacmi 1 cc'den 100 cc'ye kadar değişir ve kendini lokal ısı ve ağrı, sistemik ateş ve halsizlik ile belli eder.

Kıl Dönmesi Doğuştan Olabilir Mi?

Son yıllardaki araştırmalar, 16 yıllık tecrübemiz ve histopatolojik incelemeler hastalığın doğuştan değil sonradan kazanıldığını göstermektedir. Tedavi ve takiplerini yaptığımız 1000'den fazla hastanın hiç birinde kıl ve iltihabi tahriş ile oluşan granülasyon dokusu dışında farklı dokuya örneğin kıl ve ter üreten follikül ve ter bezlerine, müstakil deri dokusuna rastlanmamıştır. Bu bulgular hastalığın doğuştan olmadığını gösterir. Ancak kuyruk sokumunda, doğuştan kalan çukur ve delikler varsa bunlar kıllanma dönemi gelince az da olsa risk teşkil eder.

Tedavi Edilmezse Ne Gibi Sorunlar Gelişebilir?

Kuyruk sokumunda abse ve akıntılar eksik olmaz. İkide bir ağrılı abseler nüks eder. Hastalık sağa sola genişler, bölge köstebek yuvasına dönüşür. Yani; dermal epitel denilen deri hücreleri, kılları peşinden kıl kesesinin ve deliklerin içine girip yeni yeni tüneller veya labirentler oluşturur; daha çok yatay, nadiren dikey yönde, çok yönlü olarak deri dokusu içinde ilerler. Labirentler içine giren kıl sayısı da, tahriş de artar; hastalık durmadan genişler, pek çok delikten zuhur eden pis kokulu akıntılar dayanılmaz olur. Yıllarca süren kronik, iltihabi akıntılar, nihayette, epidermoid kanser geliştirebilir. Veya hastalık, nadiren de olsa derinleşerek kalın bağırsak, rektum ve mesane içine ilerleyebilir, hatta mesane kanserine dahi yol açabilir. Haliyle bu durumda tedavi zorlaşır ve olaya multidisipliner yaklaşmak gerekir.

Kıl Dönmesi Nasıl Tedavi Edilir?

Bu güne değin fazla uygulanmış olan tedavi şekli cerrahidir. Cerrahi tedavi şeklileri çoktur ve hemen hepsinde sağlam çevre doku ile birlikte hastalıklı dokular genişçe çıkarılır, yara açık bırakılarak aylar süren pansuman ile kapanbası beklenir. Ya da yara çeşitli tekniklerle kapatılır. Kapalı yöntemlerden Limberg'in tarif ettiği, derin olduğu düzleyici flep rotasyonu, en radikal yöntemdir. Ancak 2 - 3 günü hastanede olmak üzere 5 ila 10 gün yatak istirahati, iki gün süreli hemovak dren geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi on gün yüz üstü yatılması ve üzerine oturulmaması, bir hafta su değdirilmemesi ve operasyon sırasında en ufak bir kıvrım gamze veya oluk bırakılmaması gerekir. Değilse nüks riski %10'u bulur. Bu nedenle alternatif yöntem araştırmaları devam etmiş ve Fenol ile oldukça etkili tedaviler yapılmıştır.

KIL DÖNMESİNDE EN YENİ ALTERNATİF TEDAVİ: GÜMÜŞ NİTRAT ve FENOL

Kıl dönmesinde alternatif tedavi olarak tarafımızdan geliştirilen skl****** ve litik bir kimyasal ajan olan fenol ve ondan daha güçlü olan gümüş nitrat uygulamalarımız klasik cerrahi yöntemlere göre çok daha etkili olmuştur. Bu yöntemde eritilen gümüş nitrat aynen veya fenol, fistül ağızlarından veya foliküllerden içeriye verilir. Kılların yuvalandığı piyojenik granülasyon dokuları ve diğer patalojik dokular; ilaç etkisi ile hızla erir ve gri bulamaç halinde dışarıya akar. Mikro enstrümantasyonla labirentler ve fistüllerin içi temizlenir. Fistül girişleri gerekirse eksize edilir ve tekrar kıl girmemesi için sütüre edilir. Bu işlemler 15 dakikada tamamlanır. Hastalığın çok ilerlediği bazı hastalarda gerekirse labirentler kısmen veya tamamen açılır, kılların ilerde sorun çıkartabileceği gamzemsi çukurluklar ve kıvrımlar varsa küçük plastik ve estetik müdahale ile düzeltilir. Ama eskiden beri mevcut ve pilonidal sinüs oluşturmamış geniş çukurlara müdahale tavsiye edilmez. İşlem bitince labirentler antibiyotikli pomatla doldurulur ve hasta evine gönderilir. Günlük pansuman ve temizlik ve 1 hafta sonunda kontrole gelmesi öğütlenir. İyi kürete edilmiş labirentler genellile 1 haftada iyileşir. Ancak tavanı açılmış labirentelerin ve sinüslerin tamamen kapanması pansuman yardımı ile 2 ila 3 haftayı bulur. Bu sürenin illa da kısaltılması isteniyorsa, fistüllerin fibrotik duvarları, lokal anestezi altında, kürete veya eksize edildikten sonra sütüre edilir. Bu durumda işlem süresi 30 dakikayı bulur.

Alternatif Tedavide Tam Başarı Şansı Nedir?

Her işte olduğu gibi başarı, dataylarda gizlidir. İşin püf noktalarını iyi bilmek, titizlik yakın ilgi, hasta ve hekim işbirliği başarıyı belirleyen başlıca faktörlerdir. Sadece labirentleri kıldan arındırmak yetmez. Yeni kıl girişimlerine yol açacak mikro girişleri, en küçük şüphe arzeden gamzeleri potansiyel çukurları gidermek şarttır. Kurallara uyulursa, başarı tamdır.

Nüks İhtimali Nedir?

Kıl dönmesinin alternatif tedavisinde, kurallara uyulduğu takdirde, nüks (tekrarlama) ihtimali sadece % 3 - 5'tir. Sebebi de gözden kaçabilecek bazı mikroskobik kıl girişlerinin kalabilmesi veya hijyenik bakım kusuru sonucu oluşabilecek yeni kıl giriş delikleridir. Çaresi dikkat ve hijyenik bakımdır. Nüks halinde metodu değiştirmeye gerek yoktur. Hatta verilen eğitim sayesinde henüz başlangıç halinde iken yakalanacağı için çözüm daha basit ve sonuç kesindir.

Nüksü Önlemek için Hastanın Uyması Gereken Kurallar ve Hijyenik Bakım Nedir?

Hijyenik bakım, ince sıhhi temizlik demektir; şöyle ki; 1 - Hekimin önerdiği şekilde, hastalar temizlik ve pansumanlara riayet etmeli. Yara veya kıl giriş delikleri iyileştikten sonra, kuyruk sokumu oluğu hergün taharetlenirken yıkanıp silinerek boşta gezen kıllar temizlenmeli. 2 - Kuyruk sokumu sabah akşam giyinirken el ile 3 - 5 saniye fırçalanıp kıl, hav, yün ne varsa uzaklaştırılmalı 3 - Çok kıllı olanlar, 30 yaşına kadar kuyruk sokumu oluğunu, haftada bir kez kıl dökücü krem ile veya cımbızla temizlemeli, kaba etlerini genişçe traş ettirmeli. Otuz yaşından sonra, kuyruk sokumu cildi nispeten daha az terler ve kurur, giderek sertleşip kalınlaşır ve delinme riski kalkar. İster ameliyatla ister ilaçla tedavi olsun tedavi sonrası hijyenik bakım tedavisinin uzun süreli başarı şansını doğrudan etkiler.



Alternatif Tedavilerin Yan Etkileri Nelerdir?

Fenol ve gümüş nitrat; labirent dışında kaçırılmadığı sürece hiç bir yan etki oluşturmaz. Kaçırıldığında birkaç gün içinde aynı yerde enflamasyon, ağrı ve akıntı yaparsa da tedavisi lokal anestezi altında debridmanla sağlanır. İlaç hiç bir zaman damar içine verilmediği için sistemik etki oluşturmaz; dokulardan damar içine geçiş veya emilim olmaz; harici yan etki olmaz.

Kıl Dönmesinde Alternatif Tedavinin Avantajları Nelerdir?

1- Narkoz, yani genel anestezi gerektirmeyen, az invaziv, konservatif ve pratik bir küçük operasyondur.

2- Hastanede veya evde yatmayı veya istirahati; tahlil ve tetkik gibi bir ön hazırlık gerektirmeyen, günübirlik uygulanabilen bir tedavidir.

3- Nüks ihtimali çok düşük olup nüksetse bile aynı yöntemle, hem de çok daha kolay bir şekilde tedavisi kesinliğe kavuşturulabilir.

4- Müdahale iz bırakmaz ve çok iyi estetik sağlar, anatomi bozulmaz.

5- Hastaların bu alternatif müdahale için hekime, yarımşar saatten birer gün arayla 2 veya 3 kez uğraması yeterlidir; işten ve yolculuktan alıkoymaz.



Prof.Dr.Nihat Bengisu

Kaynak:nihatbengisu.com

BAŞVURABİLECEK BİLİMSEL YAYINLAR

1- Maurice B.A. and Grenwood R.K.: A conservative treatment of pilonidal sinus. Br J Surg: 51: 510, 1964

2- Shorey, B.A.: Pilonidal sinus treated by phenol injection. Br J Surg. 62: 407 - 408, 1975

3- Karidakis GE: Easy and successfull treatment of pilonidal sinus after explanation of its causative process. Aust NZJ Surg62: 385 - 389, 1992

4- Vara - Thorbeck R., Mekinassi K., Bercnid S: Phenol treatment of pilonidal sinuses. Zentrabl Chir. 115: 777 - 780, 1990

5- Schneider İH, Thaler K, Kökckerliğn F.: Treatment of pilonidal sinuses by phenol injections. İn J Colorectal Dis 9: 200 - 202, 1994

6- Stansby G. Greatorex R: Phenol treatment of pilonidal sinuses of natal cleft Br. J Sung 76: 729 - 730, 1989

7- Çetinkaya Z, Bülbüller N, Doğru O, Çifter Ç. Çetiner, M. Akkuş MA: Pilonidal sinusun cerrahi tedavisinde Limberg flep ile Karydakis flep yöntemlerinin karşılaştırılması. Kolon Rektum hast. Derg. 9: 26 - 29, 1999

8- Wechselber ger G. Shoeller T.: Treatment of complicated pilonidal sinus. Eur J Surg (Norway) Oct 1999, 165 (10)p 1004

9- Hegge HG. Vas GA Patka P. Hoitsma HF.: Treatment of complicated or infected pilonidal sinus disease by local application of phenol. Surgery 1987, Jul 102, 52 - 4

10- Golligher j: Pilonidal sinus. in: Surgery of the Anus Rectum and Colon, 1989, pp 221 - 236

11- Yabe T, Furukawa M.: The origin of pilonidal, sinus, J Dermatol 1995 Sep: 22 (9)696 - 9

12- Stephens FO Stephens RB: Pilonidal sinus: management objectives, Aust NZJ Surg 1995 Aug: 65 (8): 558 - 60

13- Sondenea K. Andersen E. Nesvik I. Soreide JA: Patient characteristics and symptoms in chronic plonidal sinus disease, Int J Colorectal Dis 1995; 10 (1): 39 - 42

14- Palesty JA, Zahir KS., Dudrick SJ, Ferri S, Tripodi G.: N: YAG Laser surgery for the excision of pilonidal cyst: a comparison with traditional techniques. Laser Surg Med 2000,; 26(4): 380 - 5

15- Khamis HAG, İsam MAS, Khalil Ras., Yousif IEA, Vidya PC, Micheal S, Andrew JW: Treatment of Pilonidal Sinus by Primary Closure with a Transposed Rhomboid Flap Compare with Deep Suturing: A Prospective Randomized Clinical Trial. Eur J Surg 1999; 165: 468 - 472

16- Kitchen PRB.: Pilonidal sinus: Experience with the Karyadakis flap. Br J Surg 1996, 83, 1452 - 1455

17- Senepati A, Cripps J and Thomopson Mr.: Bascom's operation in the day surgical management of symptomatic pilonidal sinus. Br J surg 2000, 87; 1067 - 1070

18- Bascom J: Pilanidal disease: Long term results of follicle removal, Dis Colon Rectum 1983, 26: 800 - 7

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 20:25   #26 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Genel ve Estetik cerrahı

KİST HİDATİK

Ülkemizde en sık görülen paraziter kistik hastalıktır. Hayvancılığın özellikle koyun sığır yetiştiriciliğin yaygın olduğu bölgelerde yoğun olarak görülmektedir. Hastalık yapan bir Echinococcus granulosus adı verilen parazittir. Nadirde olsa Echinococcus alveolaris dediğimiz parazitte bu hastalığı yapabilir. Bu parazit etçil memelilerin (köpek v.b.) bağırsaklarında larva veya kist şeklinde otçul memelilerin iç organlarında yaşar. Paraziti taşıyan etçil memeliler dışkılarıyla bu parazitlerin yumurtalarını dışarı atarlar. İnsanlar infekte olmuş sebze v.s. yiyecekleri yiyerek parazitin yumurtasını alırlar. Burda otçul memeliler gibi insanlar arakonak görevi görür. İnsan bağırsağına alınan yumurtalar burda embriyoya dönüşerek kana geçerek karaciğer v.s. organa taşınır. İnsanda kistlerin en fazla oluştuğu yer karaciğerdir. Bu embriyoların bir kısmı karaciğerden sistemik kan dolaşımına katılarak akciğer, dalak, böbrek, kemik, beyin v.s. organlara taşınabilir.

Parazitler insan vücudunda çeşitli organlara yerleştikten sonra içi sıvı ve parazit dolu olan kistler oluştururlar. Akciğerde genellikle tek kist bulunur. Akciğerde hidatik kist bulunan olguların %60 varan oranlarda karaciğerinde de kist bulunur. Oluşan kistler üreme kabiliyetine sahiptir, kist içeriği diğer yerlere yayılarak yeni kistler yaparlar. Akciğerdeki hidatik kistler yırtılarak akciğer boşluğuna yani soluk borusuna boşalabilir, vücut boşluğuna boşalabilir veya infekte komplike kist haline dönüşebilir. Bazı kistler ise kendiliğinden gerileyip yok olabilir.

Hidatik kistler yavaş büyürler ve herhangi bir semptom göstermezler. Hastaların çoğu başka bir nedenle veya kontrol amaçlı akciğer filmi çektirdiklerinde tanı alırlar. Hastaların ¾ ünde kistler akciğerin alt tarafında ve tek olma eğilimindedir. Hidatik kist çocuklarda erişkinlerden daha fazla görülür. Klinik olarak tanı konulan kistlerin yaklaşık yarısı akciğerdedir. Bu kistler vücutta sadece kitle etkisi yaparlar. Olguların yarısında basıya bağlı öksürük görülür, daha az bir hasta grubunda nefes darlığı ve göğüs ağrısıda bulunabilir. Akciğerdeki lezyon 1-20 cm arasında olabilir. 7 cm den büyük kistlerin %30 u soluk borusuna açılır ve hastalar ağızlarından berrak bir sıvının (kaya suyu) geldiğini söylerler. Bazen de yoğun öksürükle birlikte peynir parçası, üzüm kabuğu, soğan-yumurta zarına benzer bir maddeyi çıkartabilir. Hidatik kist eğer yırtılırsa insanlarda aşırı duyarlılık reaksiyonlarına yol açabilir. Bu sırada deri bulguları, solunum yollarının daralması, gibi bulgular ortaya çıkabilir. Bazı hastalarda ise rüptüre bağlı sekonder infeksiyon, abseleşme, yoğun kanama oluşabilir.

Tanıda radyolojik incelemenin rolü büyük olduğu gibi bazı laboratuar testleri de önem arzeder. Kesin tanı hidatik kist elemanlarının plevral sıvı veya balgamda saptanması ile konur. Tanıda iğne aspirasyonu yapılmaz. Çünkü kist yırtılabilir ve sıvı sızıntısına neden olabilir.

Hidatik kistin temel tedavi prensibi cerrahi yöntemle kistin çıkarılmasıdır. Kist hızlı büyüyerek etrafa bası yapabilir, üstüne başka bir ajanla sekonder infeksiyon gelişmiş olabilir, kist vücut boşluğuna yırtılmış olabilir bu durumlarda cerrahi müdahale şarttır. Kistin cerrahisinde kiste ulaşıldığınde enjektörle içindeki sıvıdan bir miktar alınır ve içine kistleri öldürücü bir ajan verilerek çıkarılma sırasında yırtılmasına karşı önlem alınır. Cerrahinin uygulanmamsı gereken bazı durumlarda vardır. Eğer organda birden fazla kist varsa veya daha önceden ameliyat edilen kişide tekrar kistler oluşmuşsa hastanın ameliyat olması tavsiye edilmez. %10 civarında cerrahi sonrası kist tekrarlayabilir. Ameliyat öncesi ve sonrası 1 yıl sürece antikor negatif ise, ameliyat öncesi antikorlar düşük ameliyat sonrası 1,5 yıl negatifse, ameliyat sonrası antikor miktarında yükseliş yaşanmadan 2 yıl süre ile antikor miktarı düşmüşse hastalığın gidişatı iyi demektir.

Hidatik kist hastasında
- hastanın genel durumu veya kistin lokalizasyonu operasyona uygun değilse
- cerrahi sırasında kist yırtılmışsa
- birden fazla kist mevcut ise
- önceden cerrahi yapılmasına rağmen kist yeniden oluşmuşsa
- ameliyat öncesi kisti öldürmek ve ameliyatı kolaylaştırmak için
- kistin yeniden oluşmasını önlemek için
ilaç kullanılması gerekir. Medikal tedavide Albendazol, mebendazol ve praziquantal en sık kullanılan ilaçlardır. Bu ilaçların kullanılması ile bazı yan etkiler görülebilir. Bulantı, kusma, karın ağrısı, isal, ateş, baş ağrısı, saç dökülmesi gibi yan etkiler görülebilir. Cerrahi uygulama veya ilaç tedavisinin başlanması kararının uzman hekim tarafından verilmesi gerekir. Uygun tedavinin uygulanması için hastaların genel cerrahi uzmanına başvurmaları gerekir.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 20:26   #27 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Genel ve Estetik cerrahı

laporoskopik cerrahi

Laparoskopik Cerrahi

Laparoskopik cerrahi , küçük bir video kamera sistemi ve özel geliştirilmiş cerrahi el aletleri yardımıyla dokulara en az hasar verecek şekilde operasyonları gerçekleştirmeyi amaçlayan bir cerrahi yöntemdir.

Geleneksel açık cerrahi yöntemde operasyonun yapılacağı organ veya dokulara ulaşabilmek için değişik büyüklüklerde kesiler yapılır. Ve cerrahi işlem bu kesiler içinden direkt olarak uygulanır.
Laparoskopik cerahide ise "port" adını verdiğimiz 5mm-10mm çapındaki küçük deliklerden "trokar" denilen içi boş boru şeklinde aletler karın cildinden batına sokulur ve bu trokarlardan geçebilen özel aletler yardımıyla, batın dışından operasyon yapılır. Aletlerin batın içine güvenle sokulabilmesi ve organlara hasar vermemesi için, öncelikle batın boşluğuna özel bir iğne( veres iğnesi) yardımı ile karbondioksit gazı doldurularak kapalı bir boşluk oluşturulur. Göbek hizasından batına trokar yerleştirilip içinden görüntüyü sağlayacak optik cihaz (endoskop) geçirilir. Endoskop kuvvetli bir ışık kaynağı ile ilişkilidir ve batın içi görüntüsünü özel geliştirilmiş küçük bir video-kamera sistemi ile vücut dışına monitöre yansıtır. Operasyon monitörden tüm operasyon ekibi ve izleyiciler tarafından görülebilir ve video recorder ile kayıt edilebilir. Endoskop cerrahın çalışma alanına doğru yönlendirilebilir. Küçük damar ve kanallar 16-20 kez büyük görülebilir, bu da operasyonun daha güvenli yapılmasını sağlar.

Avantajları:
Geniş doku kesilmeleri olmadığından daha küçük bir yara izi kalır, kanama olmaz veya en az miktardadır.
Ameliyat sonrası ağrı en az seviyededir.
Geniş kesiler olmadığından enfeksiyon oranı daha düşüktür.
İyileşme daha çabuk olur. İş güç kaybı en az düzeye iner.
Yara yerinde fıtıklaşma şansı azaltılmış olur.
Deneyimli ekipce uygulandığında daha güvenli bir yöntemdir. Operasyon sırasında zorlukla karşılaşıldığında tekrar açık cerrahi yömteme dönme şansı devam eder.
Dezavantajları:
Avantajlarının yanında ileri teknoloji ürünü özel araç ve gereçler ve iyi yetişmiş ekip gerektirir. Yeterli deneyimi olmayan ellerde komplikasyon oranı da artar. Operasyonda kullanılan aletlerin çoğu bir kez kullanılan ve atılan (disposable) aletler olduğundan maliyeti yüksektir.
Bu yöntem ilk defa safra kesesi ameliyatlarında uygulanmış, sonraları kasık fıtıkları, apandisitler, mide ameliyatları, karın içi kistler laparoskopik olarak ameliyat edilmişlerdir. Günümüzde ise hemen hemen bütün ameliyatlarda laparoskopik cerrahi uygulanabilmektedir.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 20:26   #28 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Genel ve Estetik cerrahı

Meme kanseri

Meme kanseri, kadınlar için sık görülen kanser tipi olmakla birlikte, kanser nedeniyle olan ölüm nedenleri arasında da ilk sırayı almaktadır.

Memeler, menstrüel sıklus (adet kanamaları), gebelik, doğum ve menopoz dönemleri boyunca fizyolojik olarak bir çok değişikliğe uğramaktadır. Bu değişimler ile birlikte olabilecek kişisel ya da çevresel etkenler ile iyi ya da kötü huylu meme hastalıkları karşımıza çıkmaktadır.

Yaşam boyunca her 10 kadından 1’inde meme kanseri görülmektedir. ABD’ de yılda 150.000 yeni meme kanseri vakası olmakta ve bunlardan 40.000 ‘i kaybedilmektedir.

Meme kanseri oluşumunda bir çok etken rol oynamakla birlikte, ailede meme kanseri varlığı, diğer memede meme kanseri varlığı, bazı iyi huylu meme hastalıklarının varlığı ve 40 yaşın üstünde olmak riski artıran sebeplerdendir. Bunun yanında diyet, obezite, hormon kullanımı, menarş ve menopoz yaşı, doğum yapılan yaş ile radyasyon da meme kanseri olasılığını etkileyen faktörlerdendir.

Bu durumda bize düşen görevler nelerdir ?
Her hastalıkta olduğu gibi meme kanserinde de erken tanı hayatın daha kaliteli ve uzun sürmesini sağlayacaktır. Erken tanı için öncelikle ilgili branş uzmanının muayenesi gereklidir. Muayene 40 yaşın üstünde her yıl düzenli olmalıdır. Kişiler kendilerini her ay muayene etmelidirler. Muayenenin yeterli olmadığı ve 40 yaşın üstündeki hastalarda radyolojik tetkiklerde tanı için eklenmelidir. 40 yaşın üstünde 2 yılda bir, 50 yaşın üstünde yılda 1 çekilecek mammografi erken tanıda faydalı olabileceği gibi hastaya radyasyon açısından da zararı yoktur.

Ultrasonografi ise tarama yöntemi olmayıp bazı özel durumlarda teşhis ve tedaviye eklenebilir. Meme kanseri kendisini kitle, ağrı, hassasiyet, meme başı yada cildinde değişiklik, meme başı akıntısı ile belli edebileceği gibi hiçbir belirti olmaksızın ancak tarama yöntemleri ile de ortaya çıkarılabilir.

Meme muayenemizi nasıl yapıyoruz?

Düz bir zemine uzanın. Sağ memenizin muayenesi için sağ omuzunuzun altına ince bir yastık koyup sağ kolunuzu başınızın altına alın.
Sol elinizin 2-3-4. parmak uçları ile memenizin tüm bölgelerini düzenli bir şekilde kontrol edin . Dairesel , yukarıdan aşağıya yada yanlara doğru olacak şekilde
Aynı işlemi sol göğsünüz içinde yapın.
Muayenenizi ayakta ayna karşısında yada duş altında yapabilirsiniz. Muayenenizi her ayın belirli günlerinde özellikle adet döneminin hemen sonrasında yapabilirsiniz.
Her muayene sonrasında memenizi daha iyi tanıyacaksınız. Elinize gelen sertlik yada kitle gibi durumlarda mutlaka uzman doktora başvurunuz. Erken tanı ve tedavi her zaman hayat kurtarıcıdır. Hemen bugün yada en erken yarın muayene ile takiplere girmenizi öneririm. Her kadının estetik ve sexuel açıdan ihtiyacı olan memeleri ile kalması dileğimizdir.

Op.Dr.Arzu AKAN
Genel Cerrahi Uzmanı

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 20:26   #29 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Genel ve Estetik cerrahı

memede kitle

Memede kitleler

İyi Huylu Kitleler
Kistik Hastalık (Fibrokistik meme hastalığı)
Kadınlarda en çok görülen meme kitlesi sebebidir. Bu kistlerin içleri sıvı dolu olup adet öncesi dönemde sıvı miktarı artar, memede gerginlik ağrı ve hassasiyet ortaya çıkar. Her iki memede de yaygın olup büyüdüklerinde yuvarlak düzgün hareketli sertçe kitleler halinde ele gelirler. Genellikle menopozdan sonra kaybolmaya başlarlar.
Yağ bezeleri (Lipomlar)
Değişik büyüklükte tek, ağrısız, yuvarlak değişik büyüklükte meme kitleleridir. İçerisinde yağ dokusu bulunur. Vücudun birçok yerinde de görülebilirler.
Fibroadenomalar
Daha çok gençlerde görülen, genellikle tek, yuvarlak, oval, sert, hareketli, çoğu zaman ağrısız meme kitleleridir. Tesadüfen farkedilirler.
Papilloma ( intraduktal papilloma)
Meme başı arkasındaki ana süt kanalı duvarında gelişen siğil benzeri yapılardır. Meme başından kanlı bir akıntıya neden olurlar.
Travma sonucu oluşan kitleler
Kaza, çarpma, sonucu meme dokusu içinde kan toplanarak (Hematom) , veya yağ dokusunun parçalanması sonucu yağlı dokuda sertleşme (Yağ nekrozu) gelişerek kitle hissi verebilirler. Bu durumlarda meme cildinde de kızarıklık, ateş, ağrı hissi olabilir.

Meme başı akıntıları
Birçok kadın yaşamı boyunca meme başı akıntılarla karşılaşmıştır. Bu tek veya her iki memede olabilir. Bunların çoğunluğu önemsiz akıntılardır. Berrak ve az miktarda bir meme başı akıntısı normal kabul edilir ve herhangi bir inceleme gerektirmezler. Devamlı ve bol miktarda olması incelemeyi gerektirir.
Meme başından koyu kıvamlı ve renkli akıntılar mutlaka araştırılmalıdır. Koyu sarı yeşil akıntılar iltihaba bağlı olabileceği gibi, kanlı akıntılar süt kanalı papillomlarına veya meme kanserlerine bağlı olabilirler.
Emzirme dönemi memeden süt gelmesi doğaldır. Ancak diğer zamanlarda kendiliğinden memeden süt gelmesi (Galaktore) doğal olmayıp mutlaka araştırılmalıdır.

Kötü Huylu kitleler

Meme basitçe:
1. Süt yapımını sağlayan bezlerin oluşturduğu LOBÜLLER
2. Sütün boşaltılmasını sağlayan kanallar ( DUKTUSLAR)
3. Bu dokuların arasını dolduran bağ dokularından oluşmuştur.

Memenin kötü huylu kitleleri bu oluşumlardan gelişebilirler.
Süt kanallarından: İNTRADUKTAL KANSERLER ( en sık)
Lobüllerden: LOBÜLER KANSERLER
Ara dokulardan ( nadir )



Meme kitleleri:
Ele gelen kitleler (Palpabl) Kendi kendini muayene veya hekim
muayenesi ile tesbit edilir.
Ele gelmeyen kitleler (Nonpalpabl) Mammografik taramalar sırasında tespit edilirler. Bu nedenle belirli bir dönemden sonra meme muayenesi yanında periyodik olarak radyolojik inceleme de önerilmektedir.

Meme Kitleleri nasıl değerlendirilir?



1.Palpasyon (Elle muayene) : Kişinin kendi kendini veya hekim tarafından yapılan elle muayenedir.
2.Aspirasyon ( iğne ile sıvı çekme): Hekim tarafından yapılır. Memedeki kitle içine enjektörle girilir ve eğer sıvı varsa enjektör içine çekilir. Bu yötemle kitlenin kist veya katı olup olmadığı tesbit edilmiş olur. Aynı zamanda alınan sıvı patolojik incelemeye gönderilir. Kistik kitleler bu yöntemle boşalırlar ve aynı zamanda tedavi edilmiş olunurlar.
3.İnce iğne aspirasyon biyopsisi: Yukarıdaki yöntemde kitlede eğer sıvı yoksa katı kitleden enjektöre hücre emilir, bu hücreler cam üzerine püskürtülüp patoloji uzmanı tarafından incelenir.
3.Mammografi: Memenin röntgen ile incelenmesidir. Erken dönemde meme kitlelerinin tanısını sağlar. Kitlenin iyi veya kötü huylu olduğunu belirleyebilir. Bazen kitle ele gelmeden tanı koydurabilir.
4.Ultrasonografi: Memenin ses dalgaları ile incelenmesini sağlar. Memedeki kitleleri, kitlenin kistik veya katı olup olmadığını belirlemede faydalıdır.
5.Biyopsi: Kitlenin lokal veya genel anestezi ile cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Kitle tamamen (exizyonal) veya kısmen (insizyonal) olarak çıkarılıp patojik incelemeye gönderilir.

Memede kitle tespit edildiği zaman hekim bu yöntemlerin bir veya birkaçını uygulayarak kitleyi incelemeye alır, ve kesin tanıya varılır.


Meme kanserlerinin belirtileri nelerdir.?

Meme başında çatlamalar, yaralar, sertlik , içeri çekilme,
Meme başından kanlı akıntı gelmesi,
Meme başının asimetrik şekil bozukluğu,
Meme şeklinin bozulması, asimetrik görünüm, çukurlaşma, tümsekleşme, ele gelen ağrısız veya ağrılı kitleler,
Meme cildinin renk şekil yapı değişiklikleri, portakal kabuğu görünümü alması, kabalaşma,
Meme üzerinde yaralar ortaya çıkması,
Meme cildinde damarlarda belirginleşmeler, kızarıklık, ateş, şişlik
Koltuk altında ele gelen kitleler, v.s.

Bu belirtilerden herhangi birisi tek başına meme kanseri olarak değerlendirilemez. Diğer bulgular ve incelemelerle birlikte ancak kesin bir tanıya varılabilir.

Meme kanserlerinde tedavi

1. Cerrahi Tedavi
2. Radyoterapi
3. Kemoterapi
4. Hormonal tedavi

Cerrahi tedavi ve radyoterapi vücudun bir bölümünü ilgilendiren tedavi yöntemleri olduğundan lokal tedavi, kemoterapi ve hormonal tedavi tüm vücüdu ilgiledirdiği icin sistemik tedavi olarak kabul edilir. Bu tedavi yöntemlerinden hangilerinin uygulanabileceği birçok faktörlere bağlıdır. Bunlar arasında tümorün tipi, tanı konulduğunda hastalığın yayılım dururmu, yaş ve hastalık hikayesi sayılabilir. ayrıca tedavi konusunda kişinin tercihleri ve yaşam biçimi de önem taşır. Ancak küratif tedavi yöntemi seçimi esas olmalıdır.

Periyodik meme bakımı

1. Her ay kendi kendini muayene
2. Yılda bir kez hekim muayenesi, (eğer daha önce geçirilmiş meme hastalığı varsa 3 ayda bir )
3. Mammografi : 40 yaşından sonra 2 senede bir, 50 yaşından sonra yılda bir yapılmalıdır.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 20:26   #30 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Genel ve Estetik cerrahı

mide kanaması sindirim sistemi kanamaları

Sindirim sistemi kanaması nedeni ne olursa olsun ciddiyetle değerlendirilmesi gereken klinik bir tablodur. Nedenine yönelik değerlendirmeye geçmeden hastanın hemodinamik dengesi sağlanmalı, aktif kanama durdurulmalı, tekrarından korunulmalıdır.
Sindirim sistemi kanamaları 5 şekilde ortaya çıkar.
1. Hematemez ( Kanlı kusma ) taze kırmızı veya kahve rengi olabilir.
2. Melena ( dışkının siyah gelmesi ) Parlak, yapışkan, siyah ve kötü kokuludur.
3. Hematoşeziya ( Makattan kırmızı kan gelmesi ) dışkı ile karışık veya ayrı olabilir.
4. Dışkıda gizli kan ki dışkının kimyasal reaksiyonu ile ortaya çıkarılabilir.
5. Belirgin bir bulgu olmaksızın hastanın baş dönmesi, solunum güçlüğü, angina veya şok gibi bulgularla gelmesi.

HASTANIN DEĞERLENDİRİLMESİ :
Kanamalı hasta da önce kanamanın akut mu, kronik mi ? Genel durum stabil mi, değil mi ? değerlendirmesi hemen yapılır. İkinci olarak burundan mide ye sonda sokularak mide de aktif kanama olup olmadığı diğer taraftan da tuşe rektal ile dışkı gözlenir melena olup olmadığına bakılır, gerekirse gizli kan testi yapılır. Akut kanamanın en belirgin bulgusu hematemez ve melena kanamanın üst sindirim sisteminden, Hemotoşeziya ise alt sindirim sisteminden kanama olduğu yönünde önemli bulgulardır. Kanamalı hasta ciddi gözlem altında olmalı arteryel kan basıncı , nabız kan değerleri, solunum, dolaşım bulguları değerlendirilmeli ve tedavi edilmelidir. Bu değerlendirme ve tedavi devam ederken kanamanın üst sindirim sisteminden veya alt sindirim sisteminden olup olmadığı ve hangi hastalıklar nedeni ile olabileceği yönünde kanaat oluşturulmaya çalışılır.

ÜST SİNDİRİM SİSTEMİ KANAMASI :
Üst sindirim sistemi genellikle yemek borusu, mide, on iki parmak bağırsağını içine ( Treit’s ligament ine kadar ) alan kısımlardan olan kanamalardır. Hastanın dikkatli öyküsü alınır fizik muayenesi yapılır, böylece kesin tanıya gidilecek bazı ip uçları elde edilebilir. Daha evvel kanama olması, ailede kanamaya sebep olabilecek hastalıklar bulunması, hasta da kanamaya sebep olabilecek diğer sistem hastalıklarının bulunması ( siroz, kanser, koagulopati, konnektif doku bozuklukları ve amiloidozis gibi) daha evvel ameliyat geçirip geçirmediği ( p.ülser, bypass ) alkol alışkanlığının varlığı, ağrı kesici ve antiromatizmal ilaçlar kullanılması, yanık nedeni olacak içeceklerin alınması, kanamanın karın ağrısı, dispepsi, hıçkırık, kusma gibi bulgulardan sonra başlaması, burun kanaması olup olmadığı titizlikle sorgulanmalıdır.

Fizik Muayene : Deride siroz ve kansere işaret eden bulgular araştırılmalıdır. Herediter damar anomalileri veya Ehlers-Danlos sendromu gibi tanısal önemi olan bulgular aranır. Lenf büyümesi, karında kitle, hassasiyet, dalak karaciğer büyüklüğü gibi bulgular saptanabilir.


YAPILMASI GEREKEN TETKİKLER

ENDOSKOPİ : Buraya kadar belli bir kanaat oluşturulur ancak kanamanın kesin yerini ve nedenini ortaya koymak çok zordur. Onun için hastanın genel durumu müsaade ettiği an yapılması gerekli en ideal tetkik endoskopidir. Endoskopi öncesi hem hastayı izlemek hem de hastayı endoskopiye hazırlamak için mideye sonda yerleştirilebilir ve aspire edilebilir. Endoskopik gözlem ile kanamanın yeri kesin olarak saptanabileceği gibi kanamanın durdurulması için tedavi girişimine de olanak sağlar. Ayrıca kanayan lezyonun dokusal niteliğini ortaya koyabilmek için biyopsi alınabilir. Böylece hastaya spesifik tedavi uygulanmasına ve hastanın erken hastaneden çıkmasına olanak sağlar.

ÇİFT KONTRAST RADYOLOJİK TETKİK : Her merkezde acilen yapılma şansı yoktur ve yüzeyel mukozal lezyonları gösterme olasılığı endoskopi ye göre oldukça düşüktür.

DİĞER TESTLER :
Angiografi : Endoskopinin yapılamadığı ve Cerrahi zorluğu olan durumlarda gerekebilir. Radyonüklear tetkikler de çok özel durumlarda müracaat edilecek tetkiklerdir.

ÜST SİNDİRİM SİSTEMİ KANAMALARINA NEDEN OLABİLECEK HASTALIKLAR :
1. ÖZOFAGUS a ait Olanlar :

Özofajitler
Peptik ülser
Özofagus varisleri
Özofagus divertikülleri
Özofagus tümörleri
Özofagusun mukoza yırtıkları
2. MİDE ye ait Olanlar :

Peptik ülser
Gastrik erozyonlar
Gastrik tümörler
Vasküler lezyolar
3. İNCE BARSAK a ait Olanlar :

Peptik ülser
Tümörler
Safra yolu kanamaları
Divertiküller
Vasküler lezyonlar
ALT SİNDİRİM SİSTEMİ KANAMALARI

Hastanın öyküsü ve Fizik muayenesi ile de hemoroid ve iltihabi barsak hastalığına ait önemli bulgular elde edilebilir. Kanamanın şiddetli karın ağrısı ve ishalle birlikte olup olmadığı sorgulanır ( Kolitis ) Kilo kaybı ve dışkılama alışkanlığının değişmesi ( Barsak kanseri ) Deri lezyonlarının varlığı, karında kitle araştırılmalı Rektal tuşe de kitle olup olmadigi aranmalidır.

TETKİK
Anoskopi ve Sigmoidoskopi
Alt sindirim sistemi kanaması düşünülen hasta da anoskopi ve sigmoidoskopi hemen planlanmalı ve yapılmalıdır. Hemoroid, anal fissür, rektal ülser, kolit ve kanser gibi hastalıklar ortaya konabilir Kanamanın daha yukardan geldiği düşünülürse kolonoskopi planlanır.
Kanama çok ağır değil ve rektosigmoidoskopi ile tanı konulamıyorsa kolonoskop mutlak yararlı bir yöntemdir.

Angiografi :
Ağır kanamalarda kanamanın yeri olası cerrahi girişim için lokalizasyon yapmak için yararlıdır. Tedavi girişimine olanak sağlar. Angiodisplazi ve ince barsak damar anomalilerinin tanısı için yararlı olabilir.

Radyonüklear tetkik :
Çok özel durumlarda bilhassa tekrarlayan kanamaların yerini tesbitte yararlı olabilir.

SİNDİRİM SİSTEMİNDEN GİZLİ KANAMA :

Belirgin kanaması olmayan olgularda demir eksikliği anemisi saptanırsa dışkıda kimyasal tetkik ile kanama araştırılmasıdır. Kronik kanamalarda önemli klinik bir durumdur.
Kronik kanama sebebleri
Antiromatizmal ilaç kullanılması
Özellikle sağ kolon kanserleri
Bazen her iki lezyonun birlik te olabileceği unutulmamalıdır.
Kronik Kanamalarda alt ve üst sindirim sistemi endoskopik tetkiki mutlak yapılmalıdır.

ALT SİNDİRİM SİSTEMİ KANAMA SEBEBLERİ :


Hemoroid
Anal fissür
Barsak polipleri
İltihabi barsak hastalıkları
Barsak tümörleri
Divertiküller
Vasküler anomaliler
SİNDİRİM SİSTEMİ KANAMALARINDA TEDAVİ PRENSİBLERİ

Kanayan lezyon kesin olarak saptandıktan sonra ona özel tedaviler uygulanır.
Bunlar genel olarak ;

1. İlaç tedavisi
2. Endoskopik yöntem eşliginde yapilan tedaviler

İnjeksiyon
Termal yöntemler
Termal yöntem + ilaç injeksiyonu
Ligasyon
Angiografik tedaviler
3. Cerrahi tedaviler

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 09:17