|
Hikayeler kategorisinde açılmış olan Tavuk Suyuna Çorba Duygusal Hikayeler konusu , ...
| LinkBack | Seçenekler | Arama | Stil |
08.10.2012, 20:17 | #1 (permalink) |
∞ | Tavuk Suyuna Çorba Duygusal Hikayeler Tavuk Suyuna Çorba Duygusal Hikayeler Güneşli bir gündü. Kadın parkta yanında oturan adama “Bakın, salıncakta sallanan şu kırmızı kazaklı çocuk benim oğlum” dedi. Adam gülümseyerek “Güzel bir oğlunuz var” dedi. “Diğer salıncaktaki mavi kazaklı çocukda benim oğlum” Sonra saatine baktı ve “Heyyy, Todd, sanırım artık gitme zamanı” diye seslendi oğluna. Çocuk salıncakta yükselirken “Beş dakika daha baba, lütfen yalnızca beş dakika daha” diye karşılık verdi babasına. Adam başını “peki” anlamında sallayınca çocuk neşeyle sallanmaya devam etti. Dakikalar sonra adam ayağa kalkarak tekrar seslendi oğluna “Todd, artık gidelim mi, ne dersin?” Çocuk yine gitmeye isteksiz “Ne olur baba, beş dakika daha, lütfen, beş dakika daha” diye bağırdı babasına. Adam” Tamam” deyince çocuk kahkahalar atarak sallanmaya devam etti. Sonunda kadın dayanamadı ve sesinde gizli bir hayranlıkla “Ne kadar sabırlı bir babasınız” dedi . Adam gülümsedi kadına. “Sabır değil yaptığım bayan” dedi. “Büyük oğlum Tommy’yi geçen yıl burada sarhoş bir sürücünün çarpması sonucu kaybettim. Buraya yakın yolda bisiklet sürüyordu. Tommy’e hiç yeterince zaman ayırmamıstım. Oysa şimdi onunla beş dakika daha fazla birlikte olabilmek için herşeyi yapardım. Todd’la ayni hatayı yapmayacağıma söz verdim kendi kendime.. O her “Beş dakika daha baba” dediği zaman , oyun oynamak için beş dakika daha kazandığını düşünüyor, oysa işin gerçeği ne biliyor musunuz? Ben onu oyun oynarken beş dakika daha fazla izleyebiliyorum, asıl kazanan benim” |
08.10.2012, 20:19 | #2 (permalink) |
∞ | Cevap: Tavuk Suyuna Çorba Duygusal Hikayeler Arjantin' li ünlü golf ustası Robert de Vincenzo, yine bir turnuvayı kazanmış, ödülünü alıp kameralara poz vermiş ve kulüp binasına gidip oradan ayrılmak üzere hazırlanmıştı. Bir süre sonra binadan çıkıp otoparktaki arabasına yürürken yanına bir kadın yaklaştı. Kadın, başarısını kutladıktan sonra ona çocuğunun çok hasta ve ölmek üzere olduğunu anlattı. Zavallı kadının hastane masraflarını ödemesi olanaksızdı. Kadının anlattığı öykü De Vincenzo'yu çok etkilemişti, hemen cebinden bir çek defterine ve kalem çıkarttı, turnuvadan kazandığı paranın bir miktarını yazdı. Çeki kadının eline sıkıştırırken de ona: - 'Umarım bebeğinin iyi günleri için harcarsın...' dedi. Ertesi hafta kulüpte öğle yemeği yerken, Profesyonel Golf Derneği'nin bir görevlisi yanına geldi. - 'Otoparktaki görevli çocuklar bana geçen hafta turnuvayı kazandıktan sonra yanınıza bir kadının geldiğini ve onunla konuştuğunu söylediler' dedi. De Vincenzo başını salladı. 'Evet' dedi Görevli: - 'Size bir haberim var o zaman. O kadın bir sahtekardır. Üstelik hasta bir çocuğu da yok! ' - 'Sizi fena halde kandırmış efendim! ' dedi alaycı bir tavırla. De Vincenzo; - 'Yani ortada ölümü bekleyen bir bebek yok mu? ' dedi. - 'Hayır, yok' dedi görevli. - 'İşte bu, bu hafta duyduğum en iyi haber! ' dedi De Vincenzo. 'AYNI PENCEREDEN DIŞARI BAKAN İKİ ADAMDAN BİRİ SOKAKTAKİ ÇAMURU, DİĞERİ İSE GÖKTEKİ YILDIZLARI GÖRÜR. Frederick Langbridge |
08.10.2012, 20:22 | #3 (permalink) |
∞ | Cevap: Tavuk Suyuna Çorba Duygusal Hikayeler Baldan Umut.... Köyün birinde arıcılıkla uğraşan bir ailenin beş altı yaşlarındaki çocuğu yemeden içmeden kesilivermiş. Su ve bal dışında bir şeyin yüzüne bakmıyormuş. Ne ekmek, ne süt, ne şeker kesinlikle yemiyormuş. Ailenin, akrabaların, arkadaşların, tüm köy halkının çabaları işe yaramamış. Ufaklık balı parmaklıyor, başka hiçbir şeyi ağzına koymuyormuş. Gitikçe zayıflayan çocuğu doktor doktor, hoca hoca gezdirmişler. Büyülere, telkinlere götürmüşler. Para etmemiş. Çocuğun gözü baldan başka bir şey görmüyormuş. Tabii ağzı ve midesi de öyle... Sonra bir gün bilen kişiler bir erenden övgüyle bahsetmişler. Her gün bir kapıya giden aile, iskelete dönen çocuğu alıp eren kişinin kapısına varmış. Yaşlı adam onları uzun uzun dinledikten sonra bir iç geçirmiş ve demiş ki: - "Bilmiyorum, belki elimden bir şey gelir ama bana on gün müsaade etmeniz gerekir. Yine de size söz veremem. On gün sonra ne olur bilemem. Belki bir yardımım dokunur." Ailenin tüm ısrarlarına rağmen yaşlı adam on gün sonra görüşmek üzere onları yolcu etmiş. On gün boyunca çocuğu kapı kapı gezdiren, ufaklığın hiçbir telkin tınmayan sabit bakışlarını ve iyice güçsüzleşen bedenini umutsuzca izleyen aile, on gün sonra yaşlı adamın karşısına çıkmışlar. Yaşlı adam sabırsızlıkla kendisine bakan anneyle babanın elinden çocuğu tutup yanına çekmiş, ona şöyle bir bakmış: - "Baldan başka şeyler de yeniyor, daha iyi oluyor..." demiş ve bir parça ekmek uzatmış. Çocuk da başını sallayıp ekmeği kemirmeye başlamış. O günden sonra her şeyi yemeğe başlayan çocuğun ailesi bayram etmiş tabii. Ama babası bir yandan da büyük bir meraka düşmüş. "Bu dervişin söyledilerini bin kere başkaları da söyledi. Daha güzel, daha etkileyici laflar edenler de oldu. Ama çocuk niye bu adamı dinledi? İhtiyardaki keramet nedir? Dur hele... Belki işime yarar... İşin sırrını öğrenirsem herkese istediğim her şeyi yaptırırım" deyip yaşlı adamın peşine düşmüş. Onu görür görmez dolambaçlı yollardan sorusunu sormuş. Derviş bu karmaşık laflar içindeki soruyu farkedince gülümsemiş. "Basit" demiş. "Ben de bal düşkünüyüm. Kulübenin arkasında iki kovan var. Bazı günler sadece bal yiyorum. Başka şey yemek hiç canım istemiyor. Zorunluluktan yiyorum. Siz çocuğu getirdiğinizde ağzımdan çıkan sözün sahibi olmak için on gün müsaade istedim ve on gün ağzıma bal koymadım. Zor oldu ama başardım. Gördüm ki baldan başka şeyler de yenirmiş. Bunu söyledim. Çocuk benim kendi söylediklerime yürekten inandığımı hissetti. Bu nedenle inandı" demiş ve keramet avcısı babanın gözlerine bakıp sözlerini şöyle bitirmiş: "Yürekten akan sözler yüreğe akar. Ağızdan çıkan sözler ise bir kulaktan girer bir kulaktan çıkar..." |
08.10.2012, 20:22 | #4 (permalink) |
∞ | Cevap: Tavuk Suyuna Çorba Duygusal Hikayeler DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir dostum olan fırıncı,"Biraz bekleyeceksin hocam," dedi. "İki-üç dakikaya kadar çıkartıyorum." Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe topallıyordu. Selam verdikten sonra, fırıncının tezgahına yaklaşarak, "Ekmeklerimi alayım," dedi. "Benim ikizler acıkmıştır." Fırıncı, adamın kendesine uzattığı torbayı alarak tezgahın altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan ekmeklerden dört-beş tane çıkardı. Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş, tezgahın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu. Fısıltı şeklinde fırıncıya sordum. Neden taze ekmeği beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak ya!.. "Bayat ekmekleri kendisi istiyor." dedi fırıncı. "Çok fakir olduğundan, ona yarı fiyatına veriyorum." "Kim bu adam?" diye sordum. "Kore gazilerinden " dedi. "Oğluyla gelini bir trafik kazasında vefat edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır onlara bakıyor, hem de çok az bir maaşla." Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissediyor ve ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum. "Aradaki farkı ben vereyim," dedim. "Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler." Fırıncı, teklifimi kabul etti ve biraz sonra da, fırından yeni çıkan taze ekmekleri adamın torbasına doldururken şekli bozuk, bayat ekmekleri de tezgahın altına koydu. "Çok şanslısın hacı amca," dedi. Çocuklar için sana bugün pasta gibi ekmek vereceğim." Yaşlı adam, bir evlat sevgisiyle kucakladığı torbayı göğsüne bastırırken. "Allah, senden razı olsun evladım" dedi. "Bugün onların doğum günü olduğunu nereden biliyordun?" |
08.10.2012, 20:23 | #5 (permalink) |
∞ | Cevap: Tavuk Suyuna Çorba Duygusal Hikayeler GERÇEK DOSTLUK Murat ve Ali zamanında çok iyi birer dostturlar.Murat çok kurnaz, zeki, atılgan; Ali ise tam tersine içine kapanık ve saftır.Murat’ın işleri çok iyi giderken bir anda her şey alt üst olur borca girer. Bu durumda da ilk olarak aklına Ali gelir çok iyi dostturlar, para onların arasında sorun bile olamaz, diyerek Ali’nin yanına gider ve arkadaşından borç ister tabii Ali de aynı şekilde aralarında bunun lafı olmayacağını düşünerek parayı çıkartır ve verir.Ali bu aralar nişanlıdır ve evlenmek içinde bir takım hazırlıklar yapmaya başlar; fakat bu sıralarda hiç ummadığı bir olayla karşılaşır.Murat gelmiş ve nişanlısına aşık olup onunla kendisinin evlenmek istediğini söylemiştir Ali bu durum karşısında çok şaşırır ama dostluk bu onu kıramaz ve nişanlısını Murat a verir. Aradan uzun bir zaman geçer bu sefer Ali’nin işleri bozulur ve kısa süre içerisinde işten atılır bir süre boş gezdikten sonra aklına Murat gelir. Dostunun çok iyi bir işi vardır ve kendisini yanına alır düşüncesiyle dostunun yanına gider fakat hiç ummadığı bir olayla karşılaşır Murat onu işe almak istemez ve daha fazla konuşmadan oradan ayrılır.Ali bu duruma anlam veremeden tekrar iş aramaya devam eder ama aklından dostunun yaptığı bu davranışı silemez. Günler geçer Ali’nin cebinde çok az miktarda para kalır ve yolda yürürken yaşlı bir amcaya rastlar; amca ilaç alması gerektiğini ama parası olmadığını söyler. Ali buna dayanamaz ve cebindeki son parayı çıkarır amcaya verir.Birkaç gün sonra ise amcanın öldüğünü ve mirasını ona bıraktığını öğrenir. İyi ama ilaç almak için parası olmayan adamın nasıl mirası olur ? Ali kısa zamanda amcanın bıraktığı parayı alarak dostunun evinin yakınlarında bir ev alır.Kısa bir süre sonra kapısı çalar bu sefer yaşlı bir teyzedir kapıdaki. Kalacak yeri olmadığını bütün ev işlerini yapabileceğini söyler Ali teyzeyi yanına alır.Aradan aylar geçer ve bir gün teyze tanıdığı çok iyi bir aile kızı olduğunu kendisinin de evlenmesi gerektiğini söyler ve Ali yi kızla tanıştırır. İkisi çok mutlu olur ve evlenmeye karar verirler . Düğün günü gelir davetliler arasında en iyi dostu Murat ta vardır. Ve an gelir Ali mikrofonu eline alarak : -''Zamanın birinde çok iyi bir dostum vardı ona ne borç nede kız arkadaşımı vermekten çekinmedim ki önemli şeyler değillerdi fakat o bana bir iş vermedi gene de her şey için sağ olsun iyi ki varsın dostum ''Der. Ve ardından Murat mikrofonu eline alır. -''seni işe nasıl alabilirdim sen dostumdun, emrim altında çalışamazdın Ve tabi benden de para almayı kabul edemezdin bu yüzden sana yaşlı babamı yolladım ölmek üzereydi, mirasını sana bıraktırdım yoksa kabul etmezdin. O yaşlı kadın benim annemdi; yalnız yaşıyordun yemeğinin temizliğini yapamazdın. Dedi ve devam etti. Nişanlın kötü yola düşmüştü ama o kadar saftın ki bunu bile fark edemedin ve şu anda evlendiğin kız benim kız kardeşim size mutluluklar!'' der ve oradan uzaklaşır... |
08.10.2012, 20:23 | #6 (permalink) |
∞ | Cevap: Tavuk Suyuna Çorba Duygusal Hikayeler Iste sevgi bu. Oldukça yogun bir sabah.. Tahminen saat 8:30 da seksenlerinde,yasli bir adam basparmagindaki dikisleri aldirmak üzere içeri girdi. Çok acelesi oldugunu söyledi, zira saat tam 9:00 da bir randevusu varmis. Onun canli titresimlerini hissettim adeta ve kendisine oturmasini söyledim. Çünkü tedavisinin bitmesi ve onun birisini görmesi en azindan bir saat sürerdi. Saatine baktigini görünce, baska bir hastam da olmadigi için yarasi ile ben mesgul oldum. Tetkik ettigimde yaranin çok güzel iyilestigini görünce doktorlardan birisine bantlari açmasini ve yeniden sarmasini söyledim. Yaranin tedavisi esnasinda konusmaya basladik. Bu kadar acelesi olduguna göre acaba bu sabah bir doktorla mi randevusu oldugunu sordum. Bana hayir diye cevap verdi. Bana bakimevine gidip esi ile kahvalti etmek için acelesi oldugunu söyledi. O zaman esinin sihhatinin nasil oldugunu sordum. Bana orada uzun bir süredir kaldigini ve Alzheimer hastaliginin bir kurbani oldugunu nakletti. Konusurken yarasini da sarmis bulundum ve karisi onu beklerken biraz da geç kalmis olmasindan dolayi acaba esiniz endise duyar mi dedim. Bana bes seneden beri onun kim oldugunu bile bilmedigini ve kendisini tanimadigini söyledi. Sasirmistim. "sizi tanimadigi halde yine de her sabah onu görmeye mi gidiyorsunuz?" . elimi oksayarak gülümsedi. O beni tanimiyor ama ben halen onun kim oldugunu biliyorum" dedi. |
08.10.2012, 20:23 | #7 (permalink) |
∞ | Cevap: Tavuk Suyuna Çorba Duygusal Hikayeler HAYATA HEP GÜZEL BAKMAK Hastahanenin bir koğuşunda üç kötürüm bulunuyordu.Bunlardan koğuşa ilk gelen pencerenin önüne,ikincisi ortaya,üçüncüsü ise kapı kenarına yatırılmıştı. Ortadaki hasta iyimser bir adam olduğu için,neşeli konuşmalarıy- la ötekileri eğlendiriyor ve kederlerini azaltmaya çalışıyordu. Soğuk bir kış gecesi,pencerenin yanındaki hasta öldü.Onu kaldırdık- tan sonra ortadaki hastayı pencerenin önüne,kapının yanındakinide ortaya yatırarak,boşalan yere yeni bir hasta getirdiler. Pencerenin önüne alınan iyimser hasta,dışarıda gördüklerini anlatmaya başladı. Yol kenarındaki parkı,dev çınar ağaçlarını,cıvıldaşan kuşları işlerine koşan insanları,neşeli çocukları ve karşı dağlardaki çiçek dolu tarlaları uzun uzun anlatarak,çaresiz durumdaki arkadaşlarını rahatlatıyordu.Adam kısa bir süre sonra,gelip geçenlere isimler tak- maya başladı.Öteki hastalar,artık sabah işe gidenlerin,seyyar satıcı- ların ve akşam vakti yorgun argın eve dönenlerin öykülerini dinleye dinleye,onları gözleri önünde canlandırıyordu. Kısa bir süre sonra hastahanenin ruha ağırlık veren havası dağıl- mış ve türlü geçmek bilmeyen can sıkıcı saatleri tatlı öyküler doldur- muştu.Bir gün ortadaki hastanın aklına bir fikir geldi.Eğer pencere- nin önündeki hastaya birşey olursa oraya kendisi geçecek ve onun öy- külerini dinlemektense,dışarıdaki renkli ve canlı yaşamı kendi göz- leriyle görecekti.Bu düşünce günlerce kafasına yer etti.Yattığı yer- den hep bunu düşünüyor ve çareler araştırıyordu.Sonunda onuda buldu Pencerenin önündeki hastaya bazen kalp krizleri geliyordu.Adam bu durumda komodinin üzerindeki ilacına güçlükle uzanıyor ve odada hasta bakıcı olmadığından ilacı kendisi alıyordu. Bir gece,pencere önündeki hastaya yine bir kriz geldiğinde,ortadaki hasta büyük bir gayretle doğrularak onun ilacını devirevirdi.Şişe yere düşmüş ve paramparça olmuştu.Ertesi sabah,pencerenin önündeki hastayı ölü buldular.Ve onu kaldırdıktan sonra,ortada yatan hastayı cam kenarına geçirdiler.Adam göreceği manzaranın heyecanıyla dışarıya baktığında beyninden vurulmuşa döndü.! Pencerenin bir kaç metre ötesinde,simsiyah bir duvardan başka hiç birşey yoktu.. |
08.10.2012, 20:23 | #8 (permalink) |
∞ | Cevap: Tavuk Suyuna Çorba Duygusal Hikayeler DENİZ YILDIZI Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır: - Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun? Genç adam yanıtlar; - Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar; - Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki? Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır. - Onun için fark etti ama... |
08.10.2012, 20:24 | #9 (permalink) |
∞ | Cevap: Tavuk Suyuna Çorba Duygusal Hikayeler Bir bardak süt Hamit, yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu. O gün, hiçbir şey satamamıştı ve karnı da çok açtı. Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek birşeyler istemeye karar verdi. Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı. Yiyecek bir şeyler yerine - "Affedersiniz, bir bardak su rica edebilir miyim?" diyebildi yalnızca. Genç bayan, çocuğun aç olabileceğini düşünerek kocaman bir bardak süt getirdi ona. Çocuk, sütü yavaş yavaş içine sindirerek içtikten sonra - "Çok teşekkür ederim, borcum ne kadar?" diye sordu genç bayana. Genç bayan, "Borcunuz yok" diyerek, yüzünde sıcak bir gülümsemeyle devam etti; - "Annem, gösterdiğimiz şefkat ve nezaket karşılığı olarak asla bir bedel ödenmesini beklemememizi öğretti bize" dedi. Çocuk "O halde çok teşekkürler, yürekten teşekkür ederim size" dedi. Hamit, evin önünden ayrıldığı zaman kendisini yalnızca bedensel olarak değil, ruhsal olarak da güçlü hissediyordu. Yıllar sonra genç bayan çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı. Yöredeki doktorlar ç****iz kalınca, hastalığı ile ilgili araştırmalar yapılması için onu büyük kente gönderdiler. Dr. Hamit, konsültasyon yapması için çağrıldığı hastanın hangi kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı. Artık genç olmasa da yıllar önce kendisine sevgiyle yaklaşan bayanı ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun yaşamını kurtarmak için elinden geleni yaptı. Uzun süren tedaviden sonra bayan sağlığına kavuştu. Dr. Hamit, denetlemesi için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı ve üstüne birşeyler yazarak zarfın içine koydu ve hasta bayanın odasına gönderdi. Kadın elleri titreyerek aldı zarfı eline. Açmaya korkuyordu... Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan yaşamı boyunca bu faturayı ödemek için çalışacağını biliyordu. Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti. Kâğıtta şunlar yazılıydı: - "Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir.". |
08.10.2012, 20:24 | #10 (permalink) |
∞ | Cevap: Tavuk Suyuna Çorba Duygusal Hikayeler SON YAPRAK Ülkenin batısındaki küçük bir mahallenin bir sokağının neredeyse tamamı ressamlardan oluşmaktaydı. Bu mahallede, üç katlı bodur bir tuğla yığınının tepesinde iki kız arkadaşın stüdyoları bulunmaktaydı. Alt katlarında ise yaşlı bir ressam otururdu. Günlerden bir gün kız arkadaşlardan biri zatürree hastalığına yakalandı. Genç kız günden güne eriyordu. Bir gün, arkadaşı resim yaparken o da yatağında pencereden dışarı bakıyor ve sayıyordu... Geriye doğru sayıyordu; "Oniki" dedi, biraz sonra da "onbir"; arkasindan "on", sonra "dokuz"; daha sonra, hemen birbiri ardina "sekiz" ve "yedi".Arkadaşı merakla dışarı baktı. Sayılacak ne vardı acaba? Görünürde sadece kasvetli, bomboş bir avlu ile altı yedi metre ötedeki tuğla evin çıplak duvarı vardı. Budaklı köklerinden çürümüş, yaşlı mı yaşlı bir asma, tuğla duvarın yarı boyuna kadar tırmanmıştı. Dönüp arkadaışna "Neyin var?" diye sordu. Hasta kız fısıltı halinde" altı" dedi."Artık hızla düşüyorlar. Üç gün önce neredeyse yüz tane vardı. Saymaktan başıma ağrı giriyordu. Ama şimdi kolaylaştı. İşte biri daha gitti. Topu topu beş tane kaldı şimdi." ''Beş tane ne?" diye sordu arkadaşı. "Yapraklar, asmanın yaprakları. Sonuncusu da düşünce, ben de mutlaka gideceğim. Hissediyorum bunu." Arkadaşı ona saçmalamamasını söyleyip içmesi için çorba götürdü. Fakat o: "İşte bir tanesi daha gidiyor. Hayır, çorba filan istemiyorum. Bununla geriye dört tane kaldı. Hava kararmadan sonuncusunun da düştüğünü görmek istiyorum.. Ondan sonra ben de gidecegim." diyerek cevap verdi. Genç kız uykuya daldığında arkadaşı da alt katta ki yaşlı ressama ziyarete gitti. Bu sırada yaprak olayını da anlattı yaşlı adama. Yukarı çıktığında arkadaşı uyuyordu. Ertesi sabah hasta kız hemen arkadaşına perdeyi açmasını söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yağan yağmur ve şiddetle esen rüzgârdan sonra, bir asma yaprağı hâlâ yerinde duruyordu. Sapına yakın tarafları hâlâ koyu yeşil kalmakla birlikte, testere ağzı gibi tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürümenin sarı rengi gelmiş olan yaprak, yerden altı yedi metre yükseklikteki bir dala yiğitçe asılmış duruyordu. "Bu sonuncusu" dedi hasta kız."Geceleyin mutlaka düşer diye düşünmüştüm. Rüzgârı duydum. Bugün düşecektir, o düştüğü an ben de öleceğim." Ağır ağır geçen gün sona erdiğinde onlar, alacakaranlıkta bile, asma yaprağının duvarın önünde sapına tutunmakta olduğunu görebiliyorlardı. Derken şiddetli yağmur tekrar başladı. Hava yeteri kadar aydınlanır aydınlanmaz, genç kız hemen perdenin açılmasını istedi. Asma yaprağı hâlâ yerindeydi. Genç kız, yattığı yerden uzun uzun yaprağı seyretti. Sonra arkadaşına seslendi. "Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan olduğumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yaprağı orada tuttu. Ölümü istemek günahtır. Şimdi biraz bana çorba verebilirsin." dedi. Akşamüstü gelen doktor ayrılırken; şimdi alt kattaki bir hastaya bakmam gerekiyor. Yaşlı bir ressammış sanırım. O da zatürree. Yaşlı adamcağız çok ağır bir durumda, kurtulma umudu yok ama daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldırılıyor dedi. Ertesi gün doktor : "Tehlikeyi atlattınız, siz kazandınız." dedi. O gün öğleden sonra arkadaşı artık iyileşmiş olan arkadaşına alt kattaki yaşlı adamı anlattı. Yaşlı adam iki gün hastanede yattıktan sonra ölmüş. Hastalandığı günün sabahı kapıcı onu, odasında sancıdan kıvranırken bulmuş. Pabuçları, elbisesi baştan aşağı sırılsıklam, her yanı buz gibi bir haldeymiş. Öyle korkunç bir gecede nereye çıktığına akıl sır erdirememişti kimse. Sonra, hâlâ yanık duran bir gemici feneri, yerinden sürüklene sürüklene çıkarılmış bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine karışmış sarı, yeşil boyalarla bir palet ve sağa sola saçılmış bir kaç fırça bulmuşlar. O zaman o son yaprağın sırrı da çözüldü. Rüzgâr estiği zaman bile yerinden oynamayan yaprak, yaşlı ressamın şaheseriydi. Yaşlı adam, son yaprağın düştüğü gece oraya bir yaprak resmi yapıp yapıştırmıştı. |
Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz. |
| |
Forum hakkında | Kullanılan sistem hakkında |
| SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc. |