|
Serbest Kürsü kategorisinde açılmış olan Cennetten çıkan dayaklar konusu , ...
| LinkBack | Seçenekler | Arama | Stil |
07.09.2013, 20:43 | #1 (permalink) |
Tecrübeli Üye | Cennetten çıkan dayaklar Cennetten Çıkan Dayaklar Hep derim ya "yazmak gönül işidir, gönülden uzaklaşan unutulur gider..." Bir yazar arkadaş benim için " bin beş yüz bilmem kaçıncı gidişleri, gelişleri" gibi bir şeyler yazmıştı. Çok haklıymış. Ne çok olmuş klavyeden uzaklaşalı... Ha yazarım, ha başlarım derken elim varmadı bir türlü. Şu sıra epey yoğunum. Bir dolu olay var aktarıma müsait ama zaman yok ne yazık ki. Beni ve hayatımı buradan takip etmeye alışkın olanları endişelendirmemek adına bir ses vereyim istedim. Sonra yine karabatak olmaya devam edeceğim. Güzel ülkemin şiddet sever halkı frene basmadan "etkinlik" yaratıyor sağduyulu! gazeteciye. Asmalar kesmeler mola vermeksizin gazete manşetlerinde. Dünkü sırtı bıçaklı kurban "habercilikte" son nokta. Hani sanırsınız ki ceset gördükçe nefretimiz büyüyecek. Allahım nasıl bir yanılgı bu! Hayvanlaşmayı kanıksatmaktan öte bir işe yaramıyor bu tarz haberler. Bakıp geçiyorsunuz alışmış gözlerinizle. Hiç garipsemiyorsunuz kadına kalkan eli, giren bıçağı. Belli belirsiz " vah vah " demenin dışında kim ne yapıyor? Hangimiz? Örneğin ben? Kinimi, kızgınlığımı yazarak kusmanın dışında ne yapıyorum ki? Çevremde gezinen "hayvanlara" selam vermeye, karısının anlattıklarını sır saklamak edebiyle yutmaya devam etmiyor muyum? Hangisini ifşa ediyorum? Kadını yatıştırırken bunun kaderi olduğu gerçeğini değiştirebiliyor muyum? Iıh... Kendimden de utanıyorum. Tiksindiğim o beş para etmez yüreksizlerle aynı toprağa basmak istemiyorum. Eziyet gören bir dünya kadına ufacık da olsa bir yardımım olamıyorken buralarda kalmanın ne anlamı var? İlk fırsatta kaçmalıyım. Utançtan arınmanın başka yolu yok gibi sanki... Geçenlerde oğlumla sohbet ediyoruz, " anne ne döverdin beni" dedi. İnanamadım. Zayıf hafızamı zorlamama rağmen anımsayamadım fırlattığım terlikleri. Kandırmaya çalıştığını düşündüm o beni ikna etmeye çalışırken. Bir türlü kondurmadım kendime " dayakçı anne" sıfatını. Güya çok aklı başında biriydim. Nasıl döverdim ufacık çocuğu? Nasıl kıyardım benle aynı güce sahip olmayan yavruya? Kaygılandım... müthiş bir eziklikle mırıldandım... " sen sakın dövmeyesin çocuklarını..." Düşündükçe kardeşlerimi hırpaladığım hikayeler aklıma... Filiz'i çimdiklermişim her fırsatta. Erkan ve Serkan'a karşı daha müsamahalıymışım. Nadiren tokatlarmışım! Hakan'ın karnını ısırdığım yerin izi hala duruyorken onun şiddet kokan romanlarına şaşırmamak gerek sanırım. Zaten röportajın birinde bundan bahsetmişti. "Şiddet yanı başımızda" diyordu beni örnekleyerek. Başarılı bir yazara ilham kaynağı olmak gurur vermeli belki de ama utanıyorum. Nasıl bir vahşiliktir ki gelen geçen nasibini almış benden? İtiraflarıma kardeşimin yeni romanının reklamını sokuşturarak ara vereyim şimdilik. Hakan Yel imzalı 8 NUMARALI VURUCU Perşembe günü Altın Kitaplardan (bu akşam itibarıyla 8. baskıda ) satışa sunuldu. Tüm D@R mağazalarında... Son olarak unutmadan belirteyim; yazamasam da aramıza yeni katılan arkadaşları takip ediyorum ara ara. Hepsine "hoş geldiniz." deyip kayboluyorum usulca...
__________________ Teşekkür Etmek için Beğen Butonuna Tıklayınız. |
Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz. |
| |
Forum hakkında | Kullanılan sistem hakkında |
| SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc. |