Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Din Ve Maneviyat > İslamiyet > Sahabeler - Evliyalar
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Hz. Muhammed'in (S.A.V.) Dedesi Hz. Abdülmüttalib

Sahabeler - Evliyalar kategorisinde açılmış olan Hz. Muhammed'in (S.A.V.) Dedesi Hz. Abdülmüttalib konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 22.08.2013, 12:10   #1 (permalink)
Son/suz Söz,Öz/söz Olmalı!

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Hz. Muhammed'in (S.A.V.) Dedesi Hz. Abdülmüttalib


Hz. Muhammed'in (S.A.V.) Dedesi Hz. Abdülmüttalib




Şeybe (Abdülmuttalib)

Peygamber Efendimizin birinci kuşaktaki dedesidir. Doğuştan ak saçlı olduğundan kendisine "Şeybe" ismini vermişlerdi. Abdülmuttalib onun lakabıdır. O daha çok bu lakabla şöhret bulmuş ve anılmıştır.

Bu lakabı alışının hikayesi şöyle anlatılır:

Şeybe küçüklüğünde Medine'de dayılarının yanında kalıyordu. Bir gün mahalle arkadaşları diğer çocuklarla Medine'de bir meydanda ok atışı yapıyorlardı. Bütün çocuklar arasında, alnında parlayan Kainatın Efendisine ait nur sebebiyle rahatlıkla farkediliyordu. Çocukların bu yarışmasını seyretmek için büyüklerden bir kalabalık da orada toplanmış bulunuyordu.

Ok atma sırası Şeybe'ye gelmişti. Okunu yayına yerleştirdi. Kendinden emin bir tavırla yayını gerdi. Bir an nefesini kesip yayını salıverdi. Yaydan fırlayan ok, hedefe tam isabet etmişti. Herkes hayranlık dolu bakışlarla kendisine bakarken, o ise bu başarıdan duyduğu sevinç ve heyecanı şu sözlerle dile getiriyordu:

"Ben, Haşim'in oğluyum. Ben, (Betha) Beyinin oğluyum. Okum elbette hedefini bulur."

Seyre gelen büyükler Şeybe'nin bu övücü sözlerini duydular. Haris bin Abd-i Menafoğullarından biri yanına yaklaştı ve sorup sual ederek onun Haşim'in oğlu olduğunu öğrendi. Mekke'ye dönüşünde bu adam, durumu amcası Muttalib'e anlattı ve böylesine kabiliyetli ve zeki bir çocuğun yabancı ilde bırakılmasının doğru olmayacağını belirtti.

Muttalib bu haber üzerine derhal Medine'ye vardı. Şeybe'yi alarak Mekke'ye getirdi. Muttalib terkisinde yeğeni Şeybe ile Mekke sokaklarına girerken sordular:

"Bu çocuk kim?"

Göz değmesinden korkan Muttalib'in ağzından, "Kölemdir" sözü çıktı.

Evine gelince karısı Hatice de kendisine aynı soruyu yöneltti. Yine cevabı "Kölemdir" oldu.

Ertesi günü amcasının kendisine aldığı güzel elbiselerle Mekke sokaklarında dolaşmaya başlayınca, herkes onun kim olduğunu merak etmeye ve sormaya başladı.

Bilenler, "Abdülmuttalib" (Muttalib'in kölesi)" diye cevap veriyorlardı. Her ne kadar kim olduğu sonradan ortaya çıktıysa da, ismi, o günden sonra "Abdü'l-Muttalib" (Muttalib'in kölesi) olarak kaldı.

Alıntı

__________________

Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan,
Yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan,
Ne görebiliyorsun,Ne duyabiliyorsun.

"Hayret et! Çünkü hayrettir göğe açılan pencere.
Hayret ettim ve gördüm, bin ayet güldü yüzüme."
Asrevya isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 22.08.2013, 12:11   #2 (permalink)
Son/suz Söz,Öz/söz Olmalı!

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Hz. Muhammed (S.A.V.) Dedesi Hz. Abdülmüttalib’in Yanında


Altı yaşında iken annesini kaybeden Peygamber Efendimizi, yaşlı dedesi Abdulmııttalib himayesine aldı.

Kureyş'in reisi Abdulmuttalib de nuru Ahmeti'den nasibini almıştı. O nur kendisine çok üstün meziyet ve sıfatlar kazandırmıştı: Uzun boyu, büyükçe başı ve heybetli görünüşüne, parlak yüzü, tatlı sözü, utangaçlığı, nezaket ve üstün ahlakı bir başka güzellik katmıştı.

Sabırlı, akıllı, anlayışlı, mert ve cömert idi. Yoksul insanların karınlarını doyurmaktan büyük zevk alirdi. Hatta, bu cömertliğini, bu yardımseverliğini hayvanlardan bile esirgemezdi. Dağ başlarında aç susuz kalan kurdu kuşu da düşünürdü.

Cahiliyye karanlıkları arasında aydınlık yoldan ayrılmayan bahtiyarlardan biri idi. Allah'a bağlıydı ve ahirete inanirdi. Verdiği sözü ne pahasına olursa olsun mutlaka yerine getirirdi. Nitekim, Cenabı Hakk'a verdiği sözü yerine getirmek için, en çok sevdiği oğlu Abdullah'ı bıçağın altına yatırmaktan bile çekinmemişti. Kureyşliler müdahale etmeselerdi, onu kurban edecekti.

Cahiliyye devrinin çirkin adetlerinden uzak durduğu gibi, başkalarını da bunları yapmaktan menederdi. O zamanın zalim bir adeti olan kiz çocuklarını diri diri gömmekten halkı sakindirirdi. Şaraptan, zinadan her zaman kaçınirdi. Mekke'de zulme, haksızlığa bütün gücüyle meydan vermemeye çalışirdi.

Misafir ağırlamaktan da büyük haz duyardı. Akrabalarıyla yakından ilgilenir, onlara şefkat ve merhamet gösterirdi. Bu büyük vasfı sebebiyle Kureyşliler ona "İkinci İbrahim" derlerdi.

Ramazan ayı girince Hira mağarasında inzivaya çekilip ibadetle meşgul olurdu. Bunu ilk defa adet eden de kendisi idi.

Yaşlı dede, aynı zamanda çocuk sevgisi, torun sevgisi nedir, biliyordu. Hele, torunu, Kainatın Efendisi gibi pırıl pırıl bir çocuk olunca, artık sevgisinin sözü mü olurdu?

Gerçekten, Abdulmuttalib, etrafa nur saçan torununu canı gibi seviyor, şefkatli kanatlan arasında onu nazlı bir yavru gibi barindirıyordu. Onsuz hiçbir yere gitmek istemiyordu. Bu yaşında bile Peygamber Efendimizin davranışları, kamil bir insanın hareket ve davranışlarından farksızdı.

Gittiği her yerde bu fevkalade durumu herkes tarafından derhal farkediliyordu. Hatta, zaman zaman toplantılarda ve sohbetlerde sorulan sorulara Abdulmuttalib, onunla istişare ettikten sonra cevap veriyordu.

Artık Peygamberimiz, o yaşında yaşlı dedesinin adeta samimi bir arkadaşı, içten dert ortağı ve emin bir müsteşarı idi. Bütün bunlara rağmen o, dedesine karşı hürmetinde asla kusur etmiyordu.

Dedesinin Minderine Sadece O Otururdu!

Kabe duvarının gölgesinde hemen hemen her zaman Kureyş'in reisi Abdulmuttalib için bir minder serili bulunurdu. Çocuklarının hiçbiri bu minderin üstüne çıkmaz, babaları gelinceye kadar etrafında oturup beklerlerdi.

Abdulmuttalib, çocuklarından hiçbirini almazken, Peygamber Efendimizi kucaklayarak yan tarafına minderin üstüne oturturdu. Amcaları tutup onu minderin üstünden indirmek isterlerdi; fakat, babaları buna mani olur ve şöyle derdi:

"Oğlumu serbest bırakın! Vallahi, ileride onun namı ve sanı büyük olacaktır!"

Sonra da, muhterem torununu minderin üstüne yan tarafına oturtur, eliyle sırtını okşayarak ona olan sonsuz sevgisini belirtildi.80

Yine, Abdulmuttalib uyurken Sevgili Peygamberimizden başkası onu uyandırma cesaretini gösteremezdi. Hususi odasına ondan başkası müsaadesiz giremezdi.

Yaşlı dede, nur yüzlü torununu sofrada yanıbaşına, bazan da dizine oturtur yemeğin en iyisini ona yedirir ve o gelmeden yemeye başlamaya müsaade etmezdi.

Sevgili Peygamberimiz Biraz Gecikince!..

Kainatın Efendisini, dedesi, bir gün, kaybolan devesini aramaya gönderdi. Biraz gecikince, kayboldu endişesiyle, Abdulmuttalib, büyük bir telaşa kapıldı. Üzüntüsü yüzünden okunuyordu. Derhal Kabe'ye vurarak, ellerini Yüce Mevla'ya açtı ve, "Allah'ım, Muhammed'imi bana geri lütfet!" diye dua etti.

Az sonra Peygamber Efendimiz, deveyle birlikte çıkageldi. Dedesi, kendisini sevinçle kucakladı ve, "Biricik yavrum!.." dedi, "Senin için o kadar üzüldüm, o kadar feryad ettim ki, artık bundan sonra seni yanımdan asla ayırmayacağım ve yalnız başına bir yere göndermeyeceğim."81

Hakikaten de Abdulmuttalib, vefatına kadar nur torununu bir gölge gibi takib etmekten geri durmadı.

Hz. Abdulmuttalıb’ın Vefatı

Peygamberimizi (sav) Himayesinde bulunduran, Yaşı epeyce ilerlemiş bulunan Abdulmuttalib, bir gün aniden rahatsızlandı. Rahatsızlığı gittikçe şiddetini artırıyordu.

O, artık bir başka aleme göçün yakında başlayacağını anlamıştı. Yalnız, görmesi gereken bir vazife vardı: Sevgili Peygamberimizi teslim edecek emin bir kişi seçmek...

Bunun için bütün oğullarını çağırttı. Aklına E:bu Leheb geldi. Fakat, o katı kalbli merhametsizin biri idi. "Olmaz." deyiverdi içinden...

Ya Abbas?.. Hayır, o da olamazdı. Çünkü, çoluk çocuğu çoktu. Ancak onlarla meşgul olabilirdi.

Hamza var. Ona da razı olmadı. Zira, Hamza genç ve ava meraklı idi. Torunuyla gereği gibi ilgilenemezdi.

Ebu Talib!.. İşte, nur torununun hamisini bulmuştu. Gerçi, Ebu Talib'in serveti azdı, ama merhameti ve şefkati boldu. Muhamnıed'i (s.a.v.), himayeye ancak o layık olabilirdi!

Bununla beraber, Abdulmuttalib, onun da görüşünü almayı ihmal etmedi. "Amcalarından hangisinin himayesine girmek istersin?" diye sordu.

Sevgili Peygamberimiz, dedesinin sorusuna haliyle cevap verdi. Yerinden kalkarak amcası Ebu Talib'in boynuna sarıldı. O, babasıyla anne baba bir kardeş olan amcasının himayesini kabul ettiğini, böylece ifade etmiş oluyordu.

Abdulmuttalib de, tercihinde isabet ettiğine sevindi. Sonra Ebu Talib'e dönerek, "Onu sana emanet ediyorum! O, İlahi bir emanettir. Onu her şeye rağmen, can, baş pahasına da olsa koruyacağına dair bana açıkça söz ver ki, gözlerim arkada kalmadan gönlüm rahat etsin." dedi.

Efendimizin kendisine karşı teveccühünden oldukça mütehassis olan Ebu Talib, gözleri dolu dolu, babasına şu cevabı verdi:

"Sen hiç merak etme babacığım!.. Onu öz çocuklarıma, hatta kendi canıma bile tercih edeceğime emin olabilirsin! Hayatta bulunduğum müddetçe ona hiç kimsenin zarar vermesine müsaade etmeyeceğime söz veriyorum!"

Bu asil konuşmadan, Abdulmuttalib fazlasıyla memnun oldu ve gözleri sevinç gözyaşlarıyla doldu.

...Ve Abdulmuttalib tarafından, Nur Muhammed (s.a.v.), amcası Ebu Talib'e teslim edildi.

Yakalandığı rahatsızlıktan kurtulamayan Abdulmuttalib, torununun neşesine, sevgisine, tebessümüne doyamadan dünyaya gözlerini 80 yaşını aşkın bir ihtiyar olarak kapadı.

Tarih: Miladi, 578. Fil Yılından Sekiz Sene Sonra.

Mekke Çarşısı, Abdulmuttalib'in vefatı dolayısıyla günlerce kapalı tutuldu. Kureyşliler, sevdikleri ve hürmet ettikleri bu zatın ölümü dolayısıyla günlerce yas tuttular, cenazesini el üstünde dolaştirdilar. Sonra Hacun Kabristanına, dedesi Kusay'ın yanına gömdüler.

Alıntı



__________________

Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan,
Yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan,
Ne görebiliyorsun,Ne duyabiliyorsun.

"Hayret et! Çünkü hayrettir göğe açılan pencere.
Hayret ettim ve gördüm, bin ayet güldü yüzüme."
Asrevya isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 21:51